Bugün sizlere geçen günlerde 4. ölüm yıldönümünde andığımız Kobe Bean Bryant hakkında bir yazı yazacağım. Öncelikle belirtmek istiyorum ki bu yazı biraz öznel yargılar barındırabilir çünkü benim basketbolu takip etmeye başladığım andan itibaren hayran olduğum ve vefat ettiği zaman da çok üzüldüğüm bir basketbolcuydu. Neyse fazla uzatmadan yazımıza başlayalım, hepinize keyifli okumalar!
Kobe Bryant, 23 Ağustos 1978 tarihinde ABD’nin Philadelphia şehrinde dünyaya geldi. Kendisi gibi basketbolcu olan babası Joe Bryant’ın kariyerinin İtalya’da devam etmesi sebebiyle çocukluğunu İtalya’da geçirdi. İsminin Kobe olmasının nedeni de babasının Kobe etini çok sevmesinden kaynaklandığı da söylenir. 13 yaşına kadar babasının mesleği nedeniyle İtalya’da bulunan Kobe, 13 yaşına geldiğinde ABD’ye geri döndü. Küçük yaştan itibaren basketbol oynayan Kobe Bryant, lisede de okul takımında yer aldı. Lower Merion High School forması giyen Kobe, 1996 NBA Draftı geldiğinde ilginç bir karar alarak üniversiteye gitmeden doğrudan drafta katıldı. Söz konusu NBA Draftı’nda 1.tur 13.sırada Charlotte Hornets tarafından seçildi. Ardından Vlade Divac karşılığında efsanesi olacağı Los Angeles Lakers’a takaslandı.
İlk sezonunda rotasyonda yer bulan Kobe, 71 maçta forma giydi ve ortalama 15.5 dakika sahada kaldı ve yalnızca 7.6 sayı ortalama tutturdu. Aynı sene smaç yarışmasına katıldı ve en genç smaç şampiyonu oldu. İkinci senesinde ise altıncı adam rolüne bürünen oyuncu bu sezonda 79 maçta ortalama 26.0 dakika sahada kalırken sayı ortalamasını da 15.4 sayıya yükseltti. Bu sezonda ise All-Star seçilmeyi başardı ve All-Star tarihinde ilk 5 başlayan en genç basketbolcu oldu. Bu sezondan sonra ,1998 – 1999 sezonu, ilk beşe tamamen yerleşen Kobe Bryant bir daha ilk beşi bırakmadı.
Shaquille O’Neal ile birlikte muhteşem bir ikili olan Kobe, 2000 – 2001 – 2002 senelerinde NBA şampiyonluğu yaşamayı başardı. Bu sezonlarda sırasıyla; Indiana Pacers, Philadelphia 76ers ve New Jersey Nets’i (Şu anki Brooklyn Nets) elemeyi başarmıştı. Kobe bu üç yüzüğü kazandıkları final serilerinde sırasıyla; 35.1, 46.8 ve 43.5 dakika sahada kaldı. Bu da henüz 20’li yaşların başındayken bile takımı adına ne denli önemli olduğunu gösterir. 2004 yılına gelindiğinde ise kurulan Gary Payton, Kobe Bryant, Karl Malone ve Shaquille O’Neal’lı kadro beklentileri karşılayamamış ve finalde Detroit Pistons’a 4-1 mağlup olmuştu. Bu sürpriz kaybın ardından Shaq’ın ardında kalmak istemeyen Kobe, yönetime ya O ya ben şeklinde bir rest çekmiş ve bu restin ardından Shaquille O’Neal; Caron Butler, Brian Grant ve Lamar Odom karşılığında (2 adet de draft hakkı) Miami Heat yolunu tuttu.
2004-05 sezonuna girildiğinde Lakers’ın tek yıldızı Kobe Bryant olmuştu. Bu sezon 66 maçta forma giyen Kobe Bryant, ortalama 40.7 dakika sahada kalmış ve 27.6 sayı ortalaması yakaladı ancak bu performansı play-off için yeterli olmadı. 2005-06 sezonu ise Kobe ve NBA için tarihi bir sezon olacaktı. Bu sezonda Kobe Bryant sezon genelinde tam tamına 35.4 sayı ortalaması tutturdu ancak bir maç vardı ki NBA tarihine geçti. 22 Ocak 2006 tarihinde oynanan Toronto Raptors – Los Angeles Lakers maçında Kobe Bryant %61 saha içi isabetle tam 81 sayı attı. Bu 81 sayı NBA tarihinde atılmış en yüksek ikinci sayı oldu. Ayrıca Los Angeles Lakers tarihinin de bir maçta atılmış en yüksek sayı rekoru da kırılmış oldu. Kobe Bryant 2006 yılının Ocak ayında ise 43.4 sayı ortalaması tutturdu. Bu istatistiklere rağmen MVP ödülünü kazanamadı ve ödül Phoenix Suns’ın yıldızı Steve Nash’e gitti. Kobe, o çok istediği MVP ödülüne ise 24 numara ile 2007-08 sezonunda kavuşacaktı.
2007-08 sezonuna gelindiğinde ise oyununu daha da olgunlaştırmış bir Kobe Bryant vardı. Ortalama 38.9 dakika sahada kalmış ve önceki sezona oranla daha az top kullanıyordu. Savunmada daha aktif olmaya başlamıştı. Bu da hem onun MVP yarışındaki yerini hem de Lakers’ın konferans içerisindeki yerini etkilemişti. Los Angeles ekibi o sezon 57 galibiyet 25 mağlubiyet ile konferans lideri olmuşlardı. Tabii bunda takıma yeni katılan Derek Fisher ve Pau Gasol’ün etkisi yadsınamayacak derecedeydi. Play-off döneminde de iyi gidişatını sürdürerek uzun süre sonra NBA Finallerine yükselen Los Angeles Lakers, finalde Boston Celtics’e 6 maç sonunda mağlup oldu.
Final yapan takıma çok da dikkate değer bir ekleme yapmayarak bir sonraki sezona giren Lakers, 2009 Play-off’larına 65 galibiyet ile birinci sıradan dahil oldu. Sırasıyla Utah Jazz, Houston Rockets ve Denver Nuggets’ı eleyerek finale gelen takım finalde temsilcimiz Hidayet Türkoğlu’nun takımı Orlando Magic ile eşleşti. Bu eşleşmeyi 4-1 skorla kazanan Lakers, Shaquille O’Neal’ın gidişinden itibaren ilk şampiyonluğuna ulaştı ve Kobe Bryant 4.yüzüğünü ayrıca ilk Finaller MVP’si ödülünü kazandı. Sonraki sezona Metta World Peace (Ron Artest) eklemesiyle giren Lakers back-to-back şampiyonluk istiyordu. Normal sezonu Kobe Bryant’ın 27 sayı ortalamasıyla liderlik etmesi sonucunda 57 galibiyetle birlikte bir kez daha konferans lideri olarak play-off kotası aldı. Bu sezonda sırasıyla Oklahoma City Thunder, Utah Jazz, Phoenix Suns’ı eleyerek üst üste üçüncü kez NBA Finallerine yükseldi. Bu sefer rakipleri Kobe’nin MVP sezonunda finalde yenildikleri Boston Celtics olmuştu. Bu seri oldukça heyecanlı geçti ve 7. maça kadar uzadı. 7. maçta Los Angeles Lakers Boston Celtics’i 83-79 yenerek back-to-back şampiyonluğu elde etti. Kobe Bryant da back-to-back Finaller MVP’si ödülünü kazandı. Bu aynı zamanda Kobe için kariyerinin son yüzüğü olacaktı.
Bu sezondan sonra Los Angeles Lakers kadrosuna gerekli eklemeleri yapamadı. Kadro günden güne yaşlanırken zayıflıyor ve kimse de bir şey yapmıyordu. 2012-13 sezonunun başına gelindiğinde ise bu kırıldı ve takıma Steve Nash ve Dwight Howard gibi iki yıldız katıldı. Bunların yanında Antawn Jamison gibi kalburüstü bir skorer de eklendi. Kağıt üzerinde Kobe Bryant’ın 6. yüzüğü alması için yeterli bir kadro kurulmuştu. Sezon başladığında bu hiç de böyle olmadı çünkü Steve Nash evinde bavul taşırken belinden kötü şekilde sakatlanmıştı. Hatta kariyeri de bu sakatlıktan dolayı bitti. Howard istenen katkıyı veremiyordu ve Jamison da yeterli olmamıştı. Yani durum son sezondan farksız değildi. Üstelik rotasyon daralmıştı, bu da Kobe’nin uzun süre parkede kalması vücudunu yoruyordu. Üst üste uzun süre alması sonunda vücudu daha fazla dayanmadı ve sezonun 80.maçı olan Golden State Warriors maçında bitime 3 dakika kala (O maçta da çıkmadan oynuyordu.) aşil tendonunu kopardı. Bu sakatlık sonrasında ameliyat olan Kobe Bryant ertesi sezonda yalnızca 5 maç süre aldı ve tekrardan sakatlanması sonunda o sezonu da kapattı.
Kobe bu ağır sakatlıkları yaşadığında 34-35 yaşlarındaydı ve vücudu da artık eskisi gibi değildi. Bu sebeple toparlaması da uzun sürüyordu. 2014-15 sezonunda geri dönmeyi denese de vücudu buna hazır değildi ve tekrardan sakatlanarak sezonu bir kez daha kapattı. 2015-16 sezonuna girildiğinde de ise Kobe bu sezonun sonunda emekli olacağını açıkladı. Yani 2015-16 sezonu onun için artık veda turundan fazlası değildi. Her gittiği salonda alkışlanıyor ve o salonla vedalaşıyordu.
13 Nisan 2016 tarihinde ise NBA efsanelerinden birisi daha emekli oluyordu. Utah Jazz karşılaşması onun son karşılaşması olacaktı. Bu maçın bir başka önemi daha vardı. Utah Jazz o sezon play-off yapmak istiyordu ve her şey sezonun son karşılaşmasına kalmıştı. Eğer bu karşılaşmayı kazanırlarsa play-Off yapacaklardı. Nitekim maça da iyi başlamışlardı. Hatta son çeyreğe girilirken 75 – 66 öndeydiler. Bu dakikadan sonra Kobe Bryant devreye iyice girdi ve maça ağırlığını son derece koydu. O gece salonda ve ekranların başında maçı izleyenlere hayatlarında unutamayacakları bir maç izletti. Efsane, maç bittiğinde tam 60 sayı atmıştı. Los Angeles Lakers maçı 101 – 96 kazanmış ve Utah Jazz Play-Off’un kapısında kalmıştı. Bu efsanevi maç sonunda bir konuşma yapmış ve konuşmasını "Mamba Out!" diyerek bitirmişti.
Kobe Bryant, 1999 yılından (1997 yılında da All-Star seçildi.) bıraktığı sezona kadar ki son sezonunda da All-Star seçilmişti, All-Star seçilme başarısı göstermişti. Oynadığı All-Star maçlarında ise toplamda 4 kez All-Star MVP ödülünü kazandı.
Kariyerinin ardından, son sezonu sırasında basketbola yönelik yazmış olduğu mektubun animasyonlu bir kısa filmi çekilmişti. Bu kısa film Kobe’ye, Oscar ödülünü kazandırdı. Emeklilik sonrasında bol bol ailesiyle vakit geçiren Kobe, kızı Gianna ile birlikte sık sık NBA maçlarına gidiyordu.
Tarihler 26 Ocak 2020’yi gösterdiğinde ise kızı Gianna ve yedi kişi ile birlikte bir helikopter kazası sonucunda henüz 41 yaşında iken hayata veda etti. Vefat ettiği 2020 All-Star etkinliğinden bu yana All-Star MVP ödülünün ismi Kobe Bryant MVP ödülü olarak değişti.
Bu paragrafı kendime ayırmak istedim. Kobe Bryant benim izlediğim en özel basketbolcuydu. Skorerliği, inatçılığı, kazanma hırsı ile birlikte aklımdaki en komple basketbolcu profiline uyan oyuncuydu. Kazanmak istediği maçlarda çıkardığı çenesi onu katile çevirmekte ve rakibini adeta öldürmesini sağlıyordu. Lakabı da oldukça zehirli olan ve hedefini öldüren Black Mamba yılanından geliyor zaten. Bu yazıyı da yazmak istememin sebebi Kobe’nin bende yerinin ayrı olmasıydı. Umarım gittiğin yerde mutlusundur…
Sağlıkla kalın, Linesman’le kalın…
Comments