Geçtiğimiz yıl iki kez doping testi pozitif çıkan dünya 1 numarası Jannik Sinner’in davası, normal şartlarda Nisan ayında görülecekti. Ancak WADA ile Sinner arasında anlaşma sağlandı ve tenisten derhal başlamak şartıyla 3 ay men edildi. Bahsi geçen uzlaşmanın içeriğinde Jannik Sinner’in fizyoterapistinden geçen clostebol maddesinin performansına etki etmeyeceği vurgulanmış. Bilim adamları tarafından da incelenen bu olayda İtalyan’ın performansında artış yaşanmayacağı belirtilmiş ve milyarda 1 şeklinde bir ifade de yer almıştı.
Jannik Sinner’in fizyoterapistinden geçen bu yok denilecek madde onu masum yapmıyor. En azından spor ahlakı açısından. Sinner’in bile isteye bu maddeyi almadığında ortak bir görüş hâkim olsa dahi bir profesyonel sporcu çevresinden, daha da önemlisi çalıştığı ekipten de sorumlu tutuluyor. Tüm algılarınız ve benliğinizle yaşamın içinde kalmalısınız. Aksi takdirde kamuoyundaki negatif havayı dağıtmak imkansıza yakın oluyor.

Normalde doping ile suçlanan tenisçilerin daha önce 2 yıl kadar uzaklaştırıldıklarını biliyoruz. Bu noktada Sinner’in 3 aylık bir ‘ceza’ alması insanlara ateş püskürttü. Bunun bir ceza değil, tam tersine tatil olduğunu savunanlar bile var. Çünkü genç tenisçi, herhangi bir Grand Slam kaçırmayacak. Yani Roland Garros ve Wimbledon’da kortta olabilecek. Sinner bu süreçte: Indian Wells, Miami, Monte Carlo ve Madrid’i kaçıracak.
Elbette Sinner’in mevcutta dünya 1 numarası olması bu karardaki önemli bir ölçüt olmuştur. 3 büyüklerden iki tanesinin olmadığı, Djokovic’in ise kariyerinin son zamanlarını geçirdiğini düşündüğümüzde eski tenisi özlüyor olduk. En yükseklerde yaşanan tutku, heyecan gibi kavramlar biraz maziye karışmış gibi. Elbette modernleşen dünya ile birlikte tenisin de dinamikleri yön değiştirdi. Artık fantastik vuruşları, nefes kesen rallileri veyahut estetik file önü oyunları az görüyoruz. Artık daha makineleşen, tek tip oyuncuları izliyoruz. Tüm bunlara paralel olarak, insanlar artık tenis izlemekten uzaklaşıyor. Tam bu noktada da tenisi -tabiri caizse- rekabetleri ile ayakta tutmaya çalışan Jannik Sinner ve Carlos Alcaraz karşımıza çıkıyor. Bir tanesinde dünya 1 numarası apoleti de olunca çifte standart uygulamasından kaçınılmıyor. Bu karar doğrudur demiyorum. Sözde 3 aylık men cezasının hafif kalmasını Sinner’in bu maddeyi istemeden almış olması ve vücudunda milyarda bir olması (yani performansına etki etmemesi) ile açıklayabiliriz ama diğer bir nokta ise yöneticilerin bu sporu canlı tutma çabaları. Bu tarz kararlar tenisi gerçekten canlı tutmak için yeterli mi? Ya da gerekli mi? Bunları sormak gerekiyor…

Dünya bir numarasına gelen bu 3 aylık men cezasından sonra çevresinden sesler yükseldi.
Nick Kyrgios: ‘’WADA 1 ya da 2 yıllık ceza olması gerektiğini söylüyordu. Ne kupa geri alındı ne de para ödülü. Suçlu mu değil mi? Teniste adalet diye bir şey yok.’’
Wawrinka: ‘’Artık temiz spora inanmıyorum.’’
Gazeteci Piers Morgan: ‘’Bir anlaşma mı?? Sporda uyuşturucu suçlarına verilen cezaların pazarlık konusu olabileceğini bilmiyordum. Ne şaka ama!’’
Daniil Medvedev: ‘’Umarım bundan sonra herkes WADA ile konuşabilir ve size ‘bunu bulduk cezası 2 yıl’ derlerse siz ‘hayır 1 ay istiyorum’ diye cevap verirsiniz.’’
Tenis ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
Comments