Daha çok yeni nesil spor medyasında tanıdığımız Ufuk Kaan Karacan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Bize değerli vaktini ayıran sayın Ufuk Kaan Karacan'a şahsım ve Linesman ekibi olarak teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Sizi tanımayan arkadaşlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben bir futbol yayıncısıyım. Meslekte 14. senem. Spor medyasının hemen her kademesinde görev yaparak geldiğim yolculuğumda dijital yayıncılıkla daha da tanınır oldum. L1Üçgen Youtube kanalında insanlara futbol üzerinden kendimce bir bilinç aşılamaya çalışıyorum. Televizyonda ise TV 8,5'da Spor Meddahı içeriğini üretiyorum. Bu arada bir de kitabım var; ismi: HollyFoot.
Bireysel olarak gelecek yıllar ile ilgili planlarınız neler?
Gelecekle ilgili plan yapmanın zor olduğu bir süreçten geçiyor dünya. Haliyle bir süredir yaptığımız işleri daha iyiye taşımak öncelikli hedefimiz haline geldi. Sadece şunu biliyorum: Daha iyi spor yayıncılığı mümkün. Şartlar ve dünyadaki gelişmeler izin verdikçe bunu zorlamaya çalışacağız.
Spor medyasında yer almak isteyen genç arkadaşlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz?
Estağfurullah; bir tavsiye verecek durumda hissetmiyorum kendimi. Zaten herkesin yolculuğu kendine özeldir. Tek bir yol, tek bir metot üzerinden ilerlemek çok da doğru gelmiyor bana. Öğrenmeyi öğrenen, bilgiyi ve merak kardeşliğini ilke edinenlerin olduğu bir spor medyası hayal ediyorum kendimce. Umarım bu sektöre giren yeni insanlar bu düsturda olurlar. Bu da dediğim gibi benim şahsi hayalim.
Uzun zamandır çeşitli görevler ile spor medyasında yer alıyorsunuz. Sektörde en zorlandığınız anlar nelerdi?
O kadar fazla ki! Çok istifa etmiş ve çok yerden kovulmuş biriyle konuşuyorsunuz. Engellendim mi; evet! Dinlenmediğim zaman oldu mu; kesinlikle. İftiraya uğradım mı; tabi ki! Emeğimin kayıtlara geçmediği zamanlar oldu mu? Kimin olmadı ki? Çok canınızı sıkmayayım, engellenmek bir yayıncının doğalı maalesef; bu acı realiteyi bilerek yaşamaya çalışıyoruz hepimiz. Kısa kessem iyi olacak :)
Zorlu anlar haricinde “İyi ki bu işin içerisindeyim.” dediğiniz anlarınız neler?
Bir hatırayla cevap vereyim sorunuza. Çocukken mahallede top peşinde koşardım ve genellikle gol attığım zaman 'Stoichkov' diye sevinirdim. 94 Dünya Kupası’nın etkisi işte. Ve seneler sonra kendisiyle röportaj yapma imkanı nasip oldu. Hikayemi hemen kendisiyle paylaştım tabi. 'O zaman bir fotoğraf çektirebiliriz' dedi. Fotoğrafı Instagram’a yüklerken çocukluk yılları film şeridi gibi geçti gözümün önünden ve 'Ne şanslıyım' dedim. Kaç meslek sizi çocukluğunuzla buluşturur ki? İyi ki bu işin içerisindeyim.
Ülkede oynanan futbolun yanında sürekli eleştirilen bir medya var. Sizce bunun temel sorunu nedir?
Çok basit: Futbolun gelişiminin önünde medya büyük engeldir. Medyanın görevi talebe cevap vermek değil; talebi yönetmek, oluşturmaktır. Bu konuda sıklıkla sınıfta kalmışlığımız vardır, doğrudur. İşini layığıyla yapanlar sözlerime zaten alınmayacaktır ancak şöyle izah edeyim: Hiç bitmedi bizim işimizi aşan yargılanmalarımız. Ya bizdensin, ya da onlardan mantığından hiç kurtulmadık. Alın terimiz hiç geçmedi kayıtlara. Hırsızlar, hak gasp edenler, başkalarının omuzlarına çıkıp yükselenler ise hep taraflılık borusu öttürerek, etrafında topladılar kitleleri. Ve sosyal medyanın gücünü mesleki ihraç için kullandılar. Neden? Vasatlık kültürü yaşasın diye... İyiyle kötüyü ayırt etme bilincinin yerleştiği bir medya-taraftar ekseni pek çok taşı yerinden oynatırdı; o yüzden. Eskiler bir bab-ı ali direğine tutundular, bırakmadılar. "Eskiden öyleydi, şimdikiler ne anlar?" diyenlerin eskiden hiçbir şey yapmadıklarını görünce anladım ki; kimse kurallar değişsin istemiyor. Yeni bir düzen getirecek ya da getirilen düzene uyum sağlanacak zeka ya da kabiliyet yok. Onun yerine sarıl taraftara; "Size kıyıyorlar, oyunu boşverin, ne olacak bu hakemler he; ne olacak ?" diye söyle, kitleler arkandan gelsin. Şuralarda idealist ve futbolu gerçekten sevenler mi var? Yak sensörleri, at twitleri; sonra hücuuummm…
Taraftar da hep dünden razı oldu; olmayıp da ne yapacaktı? Maruz kaldıkları habercilik ve programcılık anlayışı onları holiganizm ve içi boş tartışmalara itti. Konuyu daha akademik izah edeyim: Abartı her bilgi kaynağına sirayet edebilir ve çoğunlukla tarafsız bir tutum değildir. Ama halihazırda oldukça ikna edici olabilir ve kışkırtıcı bir satışı temsil eder. Mesela, 'alevli top gazeteciliği !’ Işık veya ateş haber medyasının önem verdiği konulara dair ayrımları vurgulamak için sık kullandığı bir mecazdır. Genellikle de işe yarar.
Televizyonlar da öyle… Sansasyonel görüntüler yaratmak adına ciddi gazetecilik sorumluluğu bir kenara bırakılabilir. Bu durum uzun zamandır böyle ve spor kitlesinin tepki verirken, kayıtsız kalamadığı bir gerçek! O nedenle, sporseverlerin beğensin ya da beğenmesin, aynı yöntemle, kendini spor insanı olarak tanıtanların fikirlerinin peşinden gitmeye başlaması, pek çoğunun ekmeğini kaymaklandırdı. Sosyal medya da bir hayli yardımcı oldu elbette. O nedenle, nerede kafasını çıkaran, oyun sevdalısı, saha içi dertlisi biri varsa hedef gösterildi, çoğu kez vuruldu. İcat çıkarmaya ne gerek var ki? "Neler söyleyeceksiniz?" muhabirliği; ‘"Eyyy bilmem kim; Yaa sen kimsin?" yorumculuğu; "Kendini saha içinde en rahat nerede hissediyorsun" röportajcılığı ile işler tıkırında. Twitter’dan da ezeli rekabeti körükle; ‘Ben olmasam, şampiyonluk gelmezdi’ masalı uydur, sonra ilk sen inan ve bitsin gitsin işte...
Burada, oyunu gerçekten seven, futbol aşığı insanlara düşen; 'Kan çıkmazsa para yok!’ deyimini unutmadan yaşamalarıdır. Kendilerini sakınarak, kötüyü dile getirene kadar iyiyi savunma twitleri atsalar, daha fazla kıymete binmez mi gerçek emekçiler?‘’ Bir şeyler yapmalı taraftarlar. Emekle, renkleri karıştırmamak adına. Daha sağduyulu olmalılar. Birileri futbolu kirletiyor ve bunu sıklıkla onları kullanarak yapıyorlar, anlamalılar!
Sizi genelde futbol ağırlıklı içeriklerle beraber görüyoruz ama futbol haricinde takip ettiğiniz, sevdiğiniz bir spor dalı var mı?
Açıkçası hayatımda 1. sırada futbol gelir ve 2. sırada uzun süre bir şey gelmez. Ancak elbette sporun farklı alanlarına kaydığım ve çok rahatladığım zamanlar oluyor. Mesleki alanda farklı branşta çalışma durumum olmadığı için sadece bir sporsever olarak takip ediyorum ama. İyi bir tenis maçına nasıl hayır diyebiliriz ki? Ya da Caner Eler’in mikrofon başında olduğu bir bisiklet turu…
Spor medyasına yaptığınız işler ile çok farklı bakış açıları getirdiniz. Biz ekip olarak yeni nesil medya içerisinde süper işler yaptığınızı düşünüyoruz. Genel olarak medya içerisindeki amacınız nedir?
Çok teşekkür ederim, eksik olmayın. Klinsmann der ki: "Futbolu kullanarak bir okula müfredat bile hazırlayabilirsiniz. Coğrafya, matematik, fen. Her şeyi bu spora sığdırabilirsiniz." Benim amacım da insanların eğlenirken bilgilenmesi yoluyla hayatlarında 1 cümlelik yer alabilmek. Bu şekilde bir faydacılık ilkesi üzerinden inşa edebilirsem kariyerimi ne mutlu bana.
Ülkemizde maalesef futbol, oyun anlamında gün geçtikçe geriliyor. Milli takımlarımızda artık performans veremez hala geldi. Sizce acil olarak nelerin değiştirilmesi gerekiyor?
Her biri tek başına bir röportaj olacak sorular soruyorsunuz :) Kısaca; futbolu, sevenler yönetmeli! Oyunun gerçek sahipleri koltukları doldurmaya başlarsa, akıl koyularak çözülemeyecek hiçbir sorun yok. İmkanlar kısıtlı olsa bile! Aklın ipotek edildiği bir ortamda gelişimden söz ediyoruz; bunun yalan olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi?
Sevgili Ufuk Kaan Karacan ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarım beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!
Comments