UFC’de bugün 71 ülkeden aktif 578 dövüşçü bulunuyor. Bu dövüşçülerin içerisinde Türkiye’yi temsil eden dövüşçü bulunmuyor. Bu dövüşçülerin içerisinde sadece Volkan Özdemir Türk asıllı. Kemer maçına çıkma başarısı gösteren Özdemir, Türkiye adına değil doğup yetiştiği İsviçre bayrağının altında kafese giriyor. Bu yazıda 80 milyonu aşkın nüfusu olan ve dövüş sporlarının değişik dallarında binlerce lisanslı sporcusu bulunan Türkiye’nin neden UFC’de bir tane bile aktif dövüşçüsü olmadığını inceleyeceğiz.
UFC’de bugüne kadar Türkiye adına kafese giren iki dövüşçü oldu. Alptekin Özkılıç ve Gökhan Saki. Alptekin Özkılıç, ilk UFC maçına 2013 yılında çıktı. Sinek siklette mücadele eden dövüşçümüz, ilk maçını kazandı fakat devamında üst üste üç mağlubiyet alınca UFC ile yolları ayrıldı. UFC’den sonra Kore’deki bir organizasyonda maça çıktı. O maçı da kaybettikten sonra 2016 yılından beridir hiçbir profesyonel maça çıkmadı. Kickboksda aldığı başarılarla, çıkardığı müthiş maçlarla göğsümüzü kabartan Gökhan Saki ise UFC’ye 2017 yılında giriş yaptı. UFC, neredeyse hiç MMA deneyimi olmamasına rağmen onunla sözleşme imzalayarak onun kickboks arka planına ne kadar güvendiğini gösterdi. Gökhan Saki, ilk maçında nakavtlı galibiyet aldı fakat ikinci maçında Khalil Rountree’ye nakavt oldu. Bu mağlubiyetten sonra yaşadığı sakatlıklarla Gökhan Saki’nin UFC ile olan bağı koptu ve tekrar kickboksa geri dönmeye karar verdi.
30 yıla yaklaşan UFC tarihinde bu iki dövüşçümüz dışında ülkemizi temsil eden başka hiçbir dövüşçü olmadı. Bu iki dövüşçünün diğer Türk dövüşçülere öncü olabileceği düşüncesi vardı fakat bu beklenti gerçekleşmedi. Bu beklentinin gerçekleşmemesinin ve Türk dövüşçülerinin UFC’de yer alamamasının birçok sebebi bulunuyor. Şimdi bu sebeplere madde madde bakalım.
Alt Yapı Eksikliği
Türkiye’de güreş, boks, tekvando, karate, kickboks gibi mücadele sporlarında dövüşen binlerce lisanslı sporcu bulunuyor. Türkiye’nin neredeyse her ilçesinde bu branşlarla ilgili spor salonları mevcut durumda. Küçük yaşlardan itibaren bu sporları öğrenmek mümkün. Böyle olunca geniş bir sporcu havuzu oluşuyor. Yetenekli olanları keşfetmek daha kolay oluyor. Ayrıca bu spor salonlarında veya kurslarda genellikle bu sporun içerisinde aktif olarak mücadele etmiş ve daha sonra yarışmacılıktan eğitimciliğe geçmiş kişiler antrenörlük yapıyor. Böylelikle bu potansiyelleri daha kolay bulup daha iyi bir şekilde eğitebiliyorlar. MMA’de bu durum diğer branşlara göre maalesef oturmamış durumda.
MMA, diğer geleneksel diyebileceğimiz dövüş sporlarına göre daha yeni bir spor. Sadece MMA üzerine eğitim veren spor salonları 2000’lerle birlikte dünyada ortaya çıkmaya başladı. MMA, birçok dövüş sporunun karışımı olduğundan sadece bir dalda uzman olan kişinin komple bir dövüşçü yetiştirmesi çok zor. Spor salonlarında jiu jitsu eğitimi veriliyorsa boks, güreş veya kickboks gibi branşlarında eğitimi iyi bir şekilde verilmeli. Ülkemizde tek bir konuda uzmanlık gerektiren dövüş sporlarının kursları oldukça başarılı fakat bunu bir çatı altında toplayabilenlerin sayısı az. Yine de bu rakam gün geçtikçe artıyor. Büyük şehirlerde bütün dövüş branşlarında kaliteli eğitim veren salonlar mevcut. Fakat bunun Anadolu’ya yayılması gerekiyor. Sonuçta güreş, boks, kickboks, karate, tekvando gibi dövüş sporlarını Anadolu’nun herhangi bir yerinde rahatlıkla öğrenebilir ve yetenekliyseniz iyi bir çalışmayla üst seviyeye çıkabilirsiniz. Fakat bu durum henüz MMA için geçerli değil. Bu yüzden daha çok jiu jitsu temelli dövüşçüler MMA’e geçiş yapıyor fakat buradan da üst seviyeye çıkabilen sporcu sayısı az oluyor.
Bu sorunlarla birlikte yarışmacı sporcu çıkarmadaki eksiklik ortaya çıkıyor. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Türkiye’de az da olsa kaliteli eğitim veren spor salonları mevcut. Bu spor salonlarından bazıları yurtdışına yarışmacı sporcu gönderiyor. Örneğin Dagi Arslanaliev, İstanbul’da Corvos Combat’da Burak Değer Biçer tarafından yetiştirilmiş bir sporcu. Kendisi Dünya’nın en önemli organizasyonlarından ONE Championship’de kemer için mücadele ediyor. Böyle sporcuların yetiştiği ve yarışmalara hazırlandığı spor salonları artarsa bu gibi başarıları yakalayan ve UFC’de ülkemizi temsil eden sporcular yetiştirebilir.
Diğer Branşlardan Geçişin Az Olması
MMA adı üstünde karma dövüş sanatları, birçok dövüş branşının karışımından oluşmuş bir spor. Güreş, judo, jiu jitsu, boks, karate ve tekvandodan MMA branşına geçiş yapılabilir. Özellikle güreş, judo ve jiu jitsusudan geçiş çok rahatlıkla olabilir. Dünyada bunun çok iyi örneklerini gördük. Khabib Nurmagomedov, Jon Jones, Daniel Cormier güreş temelli sporculardı. Ronda Rousey, Olimpiyat madalyalı bir judocuydu. Jiu jitsuyu ise saymaya gerek yok. Zaten UFC’nin kurucuları bu sporun köklü bir ailesi olan Gracie ailesiydi. Böyle olunca Türkiye’den de güreşçilerin ve judocuların rahatlıkla MMA’e geçiş yapabileceğini düşünebiliriz.
Türkiye’de güreşin geleneksel bir spor olması sebebiyle oldukça büyük bir güreşçi potansiyeli var. Hem Olimpik güreş olsun hem de yağlı güreş olsun binlerce güreşçi lisanslı olarak bu sporu yapıyor. ABD’de Olimpiyatlarda başarılı olmuş güreşçilerin birçoğu kariyerlerinin belirli bir bölümünde aktif güreşi bırakarak MMA antrenmanlarına başlıyor ve kariyerlerine burada devam ediyor. Burada en iyi örnek Daniel Cormier. 2008 Olimpiyatları'ndan sonra güreş kariyerini sonlandırdı ve MMA’e geçerek Hall of Fame seviyesinde bir kariyer yaptı. Türkiye’den maalesef böyle bir durumu göremedik. Olimpik sporcularımız, Olimpiyatlarda veya başka organizasyonlarda başarı yakalayınca bu başarıyı tekrarlamak üzerine bir çaba içerisine giriyorlar. Kariyerleri bittikten sonra ise genelde yetiştiriciliğe yöneliyorlar.
Olimpik güreşçilerin veya yağlı güreşçilerin, bu sporlarda kalmalarının en büyük sebeplerinden birisinin bu sporlardaki kurumsallığın güçlü olması ve maddi olarak istediklerini elde edebilmeleri olduğunu söyleyebiliriz. Güreşçilerin neredeyse hepsi herhangi bir belediyenin sporcusu olarak kariyerlerine devam ediyor. Bu belediyeler onlara maddi olarak güçlü bir destek veriyor. Yağlı güreşlerde daha çok gördüğümüz gibi belediyeler arasında transferler bile olabiliyor. Yerel rekabetin oldukça güçlü olması sporcuların da imkanlarının oldukça geniş olmasını sağlıyor. Bu da onlara daha konforlu bir alan yaratıyor. Bu sebeple MMA gibi bir spora geçiş yapmayı düşünmüyorlar. Güreşte yakaladıkları maddi imkanları da MMA’de yakalayabilmeleri çok zor. UFC gibi organizasyonlarda dövüşmek büyük bir prestij getirse de dövüşçülere ödenen ücret genelde pek de tatmin edici değil. Örneğin Volkan Özdemir, son maçında resmi rakamlara göre 85.000 dolar kazandı. Bu paradan kamp masraflarını, antrenör ücretlerini düşürdüğümüzde kalan paranın ne kadar olacağını siz tahmin edin.
Tüm bunlara rağmen UFC’ye geçmeyi düşünen Olimpik güreşçilerimiz var. Olimpiyat şampiyonumuz Taha Akgül ve Dünya Şampiyonumuz Süleyman Atlı, UFC’yi takip ettiklerini ve oraya geçmeyi düşündüklerini söylediler. İki güreşçimizin de yeteneklerini düşündüğümüzde iyi bir boks ve kickboks eğitimi ile çok rahatlıkla UFC’de mücadele edebilecek seviyeye gelebileceğini söyleyebiliriz. Umarız güreşçilerimiz böyle bir karar verirler ve Türkiye’den UFC’ye yeni bir yol açarlar.
Organizasyon Azlığı
Bugün MMA sporunda başarılı olmuş ülkelere baktığımızda yerel organizasyonların oldukça etkili olduğunu görüyoruz. Yerel organizasyon demek daha çok yerel sporcunun yarışması ve bu sporculardan en yetenekli ve en potansiyellilerin öne çıkacak olması demek. Maalesef ülkemizde bu bahsettiğimiz yerel organizasyonların sayısı bir hayli düşük.
2022 yılında Aralık ayına kadar Türkiye’de 5 organizasyon düzenlenmiş. Polonya’da ise sadece bu yılın Kasım ayında 9 organizasyon düzenlenmiş. Polonya, UFC tarihinde iki şampiyon çıkarmış bir ülke. Şu anda aktif olarak dövüşen 9 sporcusu bulunuyor. Bu sporcuların hepsi Polonya’daki bu yerel organizasyonlarla kariyerlerine başlamış. Polonya’daki KSW şirketi Avrupa’nın en büyük dövüş organizasyonlarından birisi haline geldi. UFC’ye en çok dövüşçü gönderen organizasyonlardan biri konumunda. Sonuç olarak çok sayıda yerel organizasyon bir o kadar sporcu öne çıkarır, iyi bir rekabetin olduğu dövüş şirketleri o sporcuları daha üst seviye organizasyonlara götürür.
Bağlantı Eksikliği
Türkiye’de yetişmiş sporcuların yurtdışına gitmeleri sadece MMA özelinde değil neredeyse bütün spor dallarında büyük bir sorun. Türkiye maalesef yurtdışına sporcu göndermede potansiyelinin gerisinde kalıyor. Futbol, basketbol, voleybol gibi takım sporlarından ne kadar az sporcunun ülkemizi yurtdışında temsil ettiğini görüyoruz. Bu durum profesyonel dövüş sporlarında da böyle. Boksta, kickboksta ülkemizi yurtdışında temsil eden sporcularımızın, birçoğunun yurtdışında yetişip başarılar yakaladığını görüyoruz. Maalesef Türkiye’de yetişmiş sporcuların yurtdışıyla aralarında bağlantı kuracak bir köprü oluşmuyor. Boksta sadece 1-2 sporcumuz profesyonel olarak üst seviyede ülkemizi temsil edebiliyor. Türkiye’de önemli bir boks kültürü var, çok sayıda lisanslı boksör var, çok sayıda Olimpik sporcumuz var fakat bunlar sadece amatör seviyede kalıyor. Bu isimleri, amatörde bir seviyeden sonra alıp profesyonele geçirip yurtdışında yarıştıracak bir bağlantı eksikliği var. Bugün boksun iki büyük promotörü Eddie Hearn ve Bob Arum, çeşitli ülkelerde kurduğu bağlantılarla o ülkeden iyi boksörleri bulup profesyonel arenaya taşıyor. Bu çeşit bir bağlantı ülkemizden kurulmadığı için sporcularımız amatör seviyede kalıyorlar.
Boksta yaşanan bu durum MMA için de birebir geçerli. Bugün Dağıstanlı dövüşçülerin hakimiyetinden bahsediyorsak bu başarıda en önemli paylardan birisi de menajer Mike Constantino’ya ait. Constantino, Khabib Nurmagomedov’u Rusya’daki dövüş organizasyonlarından alarak ABD’ye götürdü. Khabib, Şöhretler Müzesi’ne giriş konuşmasında onun için; “Beni UFC’ye getiren Constantino’ya teşekkür ederim. Sam Carden’a, Murad Keshto’ya ve Eldar’a da teşekkür ederim. Onlar bana yardım etti. Onlar gelmemi sağladı. Ben sadece antrenman yapıyordum. Onlar ise bu işleri yapıyordu.” ifadelerini kullanmıştı. Khabib, bu yeteneğiyle onlar tarafından bulunmasa başka kişiler tarafından keşfedilecekti fakat iyi bağlantılar sayesinde bu yolu daha rahat bir şekilde geçme fırsatı yakaladı.
Türk dövüşçülerinin de bu şekilde kendilerini yurtdışında dövüştürebilecek iyi bağlantılara ihtiyacı var. Son zamanlarda Türk dövüşçüler, Körfez ülkelerindeki dövüş organizasyonlarında boy göstermeye başladılar. Bu iyi bir gelişme. Orada kendilerini gösterebildikleri taktirde büyük organizasyonların dikkatini çekebilirler. Onların buradan UFC’ye gidebilmeleri ve orada önemli başarılar elde etmeleri Türk dövüşçülerinin yolunu açabilir.
Sonuç olarak Türkiye, dövüş sporlarında çok potansiyelli bir ülke. Güreşte, tekvandoda, karatede, boksta aldığımız Olimpiyat madalyaları ve Dünya şampiyonlukları bunu gösteriyor. Bu amatör branşlarda yakaladığımız başarıyı profesyonel arenaya taşıyamamamızın sebeplerini yukarıda anlatmaya çalıştım. Umarım bu eksiklikler gün geçtikçe azalır ve böylece biz de Türk dövüşçülerini UFC gibi büyük organizasyonlarda izleme keyfini yaşarız.
Dövüş sporları ile ilgili içerikler için bizi takipte kalın!
Comentarios