Basketbol sadece arenada alınan sonuçla kalmayıp o anın sonuna gelene kadar takımların bünyesinde barındırdığı farklı bileşenlerin toplamıdır bir bakıma. Söylemek istediğim aslında taraftar, stadyum ve sosyal medyanın spor üzerindeki gittikçe artan etkisi...Sokaktaki kişiler ve organizasyonun her üyesinin ortak bir başarı uğruna birlikte hareket etmesi...Çünkü takımlar, kendisini destekleyen bir kitleye her zaman ihtiyaç duyar. Genç oyuncuları ve seyircileri sahasına çekmek için basketbol ekosistemi içerisinde olabilecek en iyi canlı merkezi inşaa etmeye çalışırlar. Katılımın artması için ise uygulamalar ve siteler aracılığıyla çağa ayak uydurma yoluna giderler NBA’deki seyircinin %45'inin 30 yaşının altında olduğunu hesaba katarak. Evet bu kültürü oluşturma süreci her ne kadar uzun zaman gerektirse de başaraya ulaşmış takımlar da mevcut elbette. Örneğin Boston Celtics, New York Knicks ve Philadephia Sixers. Takımının her koşulda yanında olan bir taraftar ve tarihi çok eksiye uzanan arenalarla...
New York Knicks
NBA denilince basketbolseverlerin aklına gelen belki de ilk takım olan kulübümüz 1946'da kurulan, hep spotların altında olan ve kuruluşundan beri ismi değişmeksizin sahada bulunan sporun en yüksek gelirli markalarından biridir. Doksanlar, şu an hayatta olan Knicks taraftarları için takımın görece en parlak dönemiydi. Çoğu kişi için görkemli günler 90'lara aitti. Takım iki kere NBA finali görmüş ve Doğu'daki mücadeleci takımlardan biri olmuştu. İnsanlar onlara saygı duyuyor, hatta bazen onlardan çekiniyordu çünkü fiziğiyle oynayan sert bir savunma takımıydılar. Hiç şampiyonluk kazanamasalar bile o dönem, Knicks'in tepe noktasıydı. Takımını sürekli ateşleyen, her zaman sahada yerini alan seyirciyle, akın akın konuk olan ünlü simalarla ve Madison Square Garden gibi bir atmosfere sahip organizasyondan da bunun beklenmesi normaldi.
Hazır MSG demişken göz atmazsak olmaz tabii ki de:
New York’un meşhur Manhattan bölgesinde yer alan Madison Square Garden, 20 binden fazla insanı aynı anda ağırlayabilen kapasitesi ile ABD’nin en büyük etkinlik merkezlerinden bir tanesi. Bir senede yaklaşık 350 farklı etkinliğe ev sahipliği yapan tesisin içerisinde 5000 kişilik söyleşi ve sergi alanı, konserler için meydan, spor salonları ve sanat galerileri yer almaktadır. Profesyonel liglerde boy gösteren takımların antremanlarına ev sahipliği yapan kompleks, 8 defa final ve 2 kez NBA şampiyonluğu görmüş zengin bir geçmişe sahiptir.
Bölgedeki diğer mekanlardan çok daha geniş olması nedeniyle önemli konserler için düşünülen ilk yerdir. Michael Jackson, John Lennon, Elvis Presley ve daha pek çok dünyaca ünlü isim burada sahne almıştır. Ayrıca New York Üniversitesi ve Yeshiva Üniversitesi’nin yıllık mezuniyet törenlerine de bu arenada yapılmaktadır. MSG’de yer alan lokantalar ise ziyaretçilerine birinci sınıf kaliteyle dünya mutfağından farklı farklı lüks seçenekler sunmakta, eğer bireylerin konaklamaya ihtiyacı varsa etkinlik öncesinde ve sonrasında uygun özel odalarla hizmet fırsatı da vermektedir.
Böylesi büyüleci bir yerde basketbol maçlarına şahit olarak kendinizi oraya ait hissetmeyi bir hayal edin derim. Ve siz belki de o an ortamın etkisine kapılmışken yanınızda veyahut ön sıralarınızda bir yerde sürekli ateş etmekle meşgul Spike Lee’ye denk gelebilirsiniz. Kenarda oturan ve sürekli konuşan bir adam...Her sene yeri garanti olan Lee için basketbol anlaşılan çok fazla şey ifade ediyor olacak ki döneminde kavgaları çıkaran kült bir figüre dönüştü. Onu bütün takım sever, sayar ve takımın bir parçası olarak görür, inanılmaz iyi şekilde rakip takımın oyuncularıyla ‘Trash Talk’ yapar ve katkısını sağlardı.
Boston Celtics
60’lı yılları domine edip bireysel bazda rekabetler ve 80’lerde hep aynı iki taraf arasında geçen finaller dönemini izlettikten sonra gelen yalnızca bir şampiyonluk, şehrin kendine ait kültürünü de bir spor ekolüne dönüştürmüş gelenekçi Celtics taraftarı için yeterli değil gibi gözüküyor. Akademik etki midir bilinmez ama genç seçimi konusunda iyi oldukları kesin. Son 5 yılda yeni jenerasyondan oyuncular üzerinde inşaa etmeye çalıştıkları rotasyon, modern dönem basketbolunu en iyi yansıtacak takım olarak görülse de henüz son basamağı çıkacak gücü bulabilmiş değiller. Bu da ABD'nin geri kalanından çok farklı bir spor şehri olan Boston ve sporun teknik yönlerini iyi bilen, ülke geneline gör sesi daha gür çıkan ve insafı olmayan diye nitelendirilebilecek bir kitlenin önünde oynamayı daha da güç yapıyor. Nitekim Celtics seyircileri spora tutkuyla yaklaşmanın yanında düzenli olarak "Tribün etkisiyle oynaması en zor deplasman" listesinde ilk sırada yer alıyor.
Boston'ı ABD spor coğrafyasında özel kılan da bu kendine has yapısı zaten. Seyircisi, onun ciddi yansıması olan medyası aşırı bağlı. Takım yönetimleri ise akademik bir analitik keskinlikte. Birçok ileri istatistikçiyi yönetimlerinde bulunduran, uzun vadeli düşünen ve duygularından ziyade akılcılıkla hareket edebilen yapılar. Takıma da bunu aşılamaya çalışıyorlar. Görünmeyen tarafta ise ince araştırmalarla beslenen bir verimlilik var.
Philadephia Sixers
Wilt Chamberlain, Julius Erving, Moses Malone gibi efsanelerin formasını terlettiği, 3 NBA şampiyonluğu olan, Amerika'nın en eski basketbol takımlarından anlı şanlı Philadelphia 76ers için öyle bir dönem vardı ki Allen Iverson demek aslında takımını kastetmekti. Takımının kapak yüzü olmuş ve ilk adımlarını atan sosyal medyanın, yeni müzik-giyim tarzının ve oyunu değiştiren hepimizin bildiği sokak basketbolu stilinin öncüsü haline gelmişti. Hem de hiç konuşmasına gerek kalmadan...Michael Jordan ile bire bir oyunu, NBA’in yakın tarihte gördüğü en kötü play-off oynayan kadroyu finallere taşıyabilmesi, Tyronn Lue karşısındaki ikonik fotoğrafıyla NBA’e yeni bir soluk getirmeyi başarmış, o dönemin ve şimdiki zamanın çocukları için taklit edilen bir örnek olmuştu. Üstüne başarılar da gelince, NBA’deki birçok genç oyuncu ve taraftarlar ona özenmeye ve aynı tarzı takip etmeye başlamış, maçlara bilet almayı sağlacak en büyük faktör olmuştu. Lakin lig geneli ve halktan kimseler, Iverson’ın bu kültürü saha içine taşıması, saç stili ve davranışlarını sorun teşkili olarak görüyor, NBA yönetimi de yürütmek istediği imaja ters düştüğünü anladığı için bu tarihten sonra yedekte oturan ve maç öncesinde salona giriş yapan tüm oyunculara kıyafet sınırlaması getiriyordu. Artık kimse şort ve tişört giyemeyek, ayrıca her türlü şapka, zincir, kolye de yasaklanacaktı. Iverson ise kuralı kabul etmeyerek giyimine aynı şekilde devam edecek, yönetmeliği sert şekilde eleştirerek kurala uymadığı her defasında NBA'e hatrı sayılır cezalar ödeyecekti.
Iverson bizlere medyanın spor üzerinde ne kadar büyük etkisi olduğunu da göstermişti. Basketbol ile pek alakası olmayan insanlar bile medya aracılığı ile kendi takımlarının ekibini rahatça takip ediyor. Taraftar sayfaları aracılığı ile takımlardan ve ligden haberdar olma, adı geçen herhangi bir sporcunun videolarını izlemeyebilme veya maçlarındaki estetik hareketlerin yer aldığı videoları takip etme gibi artık imkanlara sahip oluyorlardı. Basketbolun da dünya çapında 450 milyondan fazla insan tarafından oynandığını ve küresel varlığını düşünecek olursak NBA'in erişimini artırmak ve sporu genişletmek için dünya çapındaki pazarlara girmesi çok doğal.
Zaman ilerledikçe iyice görüldü ki spor kulüpleri de çağa ayak uydurabilmek ve daha geniş kitlelere ulaşabilmek amacıyla sosyal medyadan yararlanmaya başladı. Sosyal medyada çizilen profil, takımları daha sempatik kılabiliyor. Böylece yeni taraftar kitleleri elde edilebiliyor. Sosyal medya üzerinden taraftarla diyaloglara girmek, esprili bir dil kullanmak ve sosyal sorumluluk projelerinden kaçmadan paylaşımlar yapmak sempatiyi artırıyor özellikle gençler arasında. Eskiden soyunma odasında yapılan espriler artık sosyal medyayla birlikte toplumun gözü önünde yapılıyor. Herhangi bir tartışmada taraftarlar da ilgi gösteriyor. Ligdeki çoğu oyuncu sosyal medyayı olumlu şekilde kullanarak bir konuda sinirli veya çaresiz kaldıklarını gerçek halleriyle gösteriyorlar.
William Parham: ‘Hayatımıza yeni giren, büyük etkileri olan bir şey. Oyuncular toplumdaki görünüşlerini önemsiyorlar ve sosyal medya hesaplarında profesyonellerle çalışmak, önemli bir yatırım olarak görülebilir. En güzel hareketler sürekli paylaşılıyor. Hatta bazı takım sahipleri devasa teknolojik şirketlere sahip.’
76ers, Iverson sonrası dönemde sürekli bilerek maç kaybeden, bir türlü çekirdeğini tamamlayamayan gerçekten berbat bir yola girmişti. Ancak Ben Simmons, Joel Embiid ve Markelle Fultz ile tekrar NBA'de üst düzey bir takıma dönüşmeye çalışmış, ‘Trust the Process’ sloganı ile sosyal medyada birçok kez tartışma konusu olmuştu. Taraftarlar bir türlü gelemeyen hedeflenen başarıyı sert dille kendi bireysel hesaplarından eleştirmiş ve isyan etmişti. Oyuncular ise verdikleri demeçlerle sürecin üstüne basarak yineliyor hatta dövmesini bile yaptırıp uygulamalar sayesinde paylaşıyorlardı.
Günümüzde ise yapılan takımdaki düzenlemeler ve transferler sayesinde takım özellikle son üç yıldır hasret kaldığı rekabet seviyesine ulaşmış gibi duruyor. Embiid ise aynı aralıkta ‘MVP’ yarışlarına dahil olarak sonunda ödülün sahibi olan isim konumuna geldi.
Sonuç olarak, takımlar sadece oyunculardan ve teknik ekiplerden ibaret değildir. Arkadaki bütün sürecin sahaya yansıması, taraftar, oyuncu ve medyada çizilen imajla birlikte kültürün oluşmasına katkı sağlayacaktır. Takımlar kendisini temsil edecek yeni bir yüz bularak bu süreci başlatmaya çalışsa da bazı takımlar geçmişleri itibariyle sarsılmaz bir sadakati oluşturmayı başarmışlardır.
תגובות