Merhum Raiola, Jorge Mendes, Ramadani, Struth, Bertolucci ve diğerleri... Günümüzün transfer piyasasının iki eksenli yönünü üçüncü eksene çıkartan unsur, oyuncu menajerliğidir. (x ekseni takımlar y ekseni oyuncular ise z ekseni oyuncu menajerleri olmuştur.) Ekseriyetle, profesyonelleşmenin ilerlemesi ve 1960’larda, futbolun babası olarak kendilerini addeden İngilizlerin, futbolcuları kulüplere bağlı kılan sözleşme-transfer anlayışının (futbolcunun sözleşmesi bitse bile başka bir takıma transfer olması için kulübünün izin vermesi gerekliliği) İngiliz Yüksek Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle oyuncuların hareket alanları yükseldi. Bu hareket alanlarının oluşması, oyuncuların kazançlarının artışı ve kariyerlerinin yönetilmesinde oyuncu menajerlerinin işin içine dahil olmasına yardımcı oldu.
Gigi Peronace, sözleşme-transfer anlayışının kaldırılmasından önce ve sonra, Raiolalara, Mendeslere menajerlik imparatorluğu kurmanın yollarını açtı. 1925’de dünyaya gelen Peronace’nin futbolla ilk ilişkisi kalecilikle oldu. (Oyuncu tutma konusunda, top tutmaktan daha becerikli olduğu söylenir.) İkinci Dünya Savaşı yıllarında, İngilizcesinin çok iyi olmasının da yardımıyla, İtalya’ya gelen İngiliz birliklerine futbol maçları düzenledi. Savaş sonrası mühendislik eğitimini tamamlamak için Torino’ya gitti. Ancak futbolla bu kadar içli dışlı olan birisinin, mühendislik eğitimini tamamlayıp, babasının evini, arabasını alıp mutlu mesut eşiyle yaşasın anlayışına uygun hareket etmesi çok da kolay değildi. Torino’ya gider gitmez, Juventus’ta İskoç teknik adam William Chalmers ve yönetici Jesse Carver’a tercümanlık yaptı. Carver’ın Torino macerasının uzun sürmemesi, Gigi’nin kariyerini de etkiledi ve Carver ile birlikte görevden ayrıldı. 1954 yılında çocukluktan beri desteklediği takımın transferlerinin başına getirildi.
1957 yılında Leyton Orient menajeri Alec Stock, Gigi Peronace ile iletişime geçerek, İtalya’da ona iş bulup bulamayacağını sordu. Peronace, AS Roma’yı ikna ederek Alec Stock’un Roma’nın başına gelmesine ön ayak oldu. O sene Gigi, John Charles’in 65 bin pound bonservis ve 10 bin pound imza parasıyla Leeds United’dan Juventus’a transfer olmasına öncülük etti. 1961 yılına gelindiğinde İngiliz futbolunun en büyük isimlerinden biri olan Jimmy Greaves’in Chelsea’dan Milan’a geçmesini sağladı. İki İskoç oyuncu Joe Baker ve Denis Law’ın Torino’ya transferinde pay sahibi oldu. Bir sene sonra arkadaşı Matt Busby, Denis Law’ın Manchester United’a transferinde Gigi’den ricacı oldu ve 1962 yılında Law, Manchester’ın mavi tarafından kırmızı tarafına Torino aktarmalı bir geçiş yaptı.
Peronace’nin bu transfer başarılarının sebebi İngiltere ve İtalya arasındaki futbol yasalarının farklılığıydı. İngilitere’de bir profesyonel oyuncunu haftalık 20 sterlinden fazla kazanamıyordu. İtalya’da ise böyle bir zorunluluk yoktu. Bu yasal hareket alanını Gigi bir "kurda" bırakmak, bugünkü "Menajer İmparatorluğuna" pusula olmasına yol açtı. Kurt tabiri doğru olmadı çünkü Jimmy Greaves, Gigi hakkında "Eğer timsahlar konuşsalardı, sesleri Gigi Peronace gibi çıkardı." diyerek, yakından tanıdığı Gigi için en doğru benzetmeyi yaptı.
Gigi’nin ününü kazanmasını sağladığı transfer çoğu kişi için John Charles’ın Juventus’a geçişiydi. Ellen Road’da izlediği Leeds United maçı sonrası John Charles ile ilgili Juventus başkanı Umberto Agnelli’ye "Dünyanın en iyi forvet oyuncusu" dedi. Daha sonrasında Agnelli "Charles’ı izlemesi için bir kişiyi İngiltere’ye gönderdim. Gelen raporlar onun olağanüstü bir oyuncu olduğuna yönelikti. Zaten Gigi’ye güvenim tamdı çünkü futbolu çok iyi biliyordu. Bizi korkutan İtalya’nın İngiltere’den futbolcu almasıydı. Güney Amerika’dan almak bizim için gayet sıradan bir şeydi ama futbolun anavatanından almak.Soru işaretiydi.Charles transfer haberinin duyulması İngiliz basınının küçümseyici tavrıyla karşı karşıya kalmamıza sebep oldu." Leeds teknik direktörü Charles için satılık olmadığı gerekçesini sundu ama Gigi için belki de bu transferi kafasında bitirmiş ve yaşananların sadece yaşanması gereken prosedürler olduğunu düşündü. Torino’ya dönmek yerine Charles’ın Leeds ve Galler milli takımından arkadaşı Harold Williams’ın sahibi olduğu Beeston’daki Demiryolu Tavernası’nın daimi müşterisi oldu. Williams o günler hakkında konuştuğunda "Gigi,sürekli tavernaya gelir, kulüp ve John hakkında sorular sorardı. Bir şeylerin peşinde olduğu açıktı ve o peşinde olduğu şey Charles’tı."
Charles bir yandan John Charles’ı Juventus’a getirmeye çalışırken bir taraftan da dönemin parlak oyuncularından Güney Afrika’lı Eddie Firmani’yi İtalya’ya getirmeye çalışıyordu. Bu iş Charles transferi kadar uzamadı. Kulübü Charlton’ı, Eddie’yi iyi bir para karşılığında İtalya’ya götürme niyetinde olduğunu söyleyerek ikna etti. Zaten ataları Torino’ya dayanıyordu ve Torino ile sözleşme imzalaması bekleniyordu ama araya giren Sampdoria, Firmani’ye imza attıran taraf oldu. Bu esnada Leeds, Charles için teklifleri reddetmeye devam ediyordu. Tam iki yıl boyunca (Firmani’nin transferinin üzerine iki yıl olmuştu.) bilfiil bütün teklifleri reddetti. Ancak Gigi ve Juventus’un ısrarları o kadar sıkıydı ki, Leeds buna dayanamadı ve 1957 yılında teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Leeds 65 bin Pound kazanırken, Charles maaşın dışında bir apartman dairesi, bir Fiat (Agnelli ailesi için şirketlerin belirli dönem reklam amaçlı bastırdıkları promosyon ajanda, anahtarlık, kalem tadında bir şeydir herhalde) ve 10 bin pound imza parası kazandı. Haftada 20 sterlin kazanan bir futbolcu için tahayyül edilemeyecek derecede büyük bir kazançtır kuvvetle muhtemel.
Charles transferi, hem kendi reklamı için hem de İtalyan kulüplerinin İngiliz futbolcu getirerek başarılı olma rotasını oluşturdu. O dönem Vicenza için Tottenham’ın İngiliz-İtalyan kanat beki Tony Marchi’yi Tottenham’dan kopardı. Kalbur üstü olmayan bir takım için İngiliz devinden oyuncu kopartmak... Ah bu İngilizlerin kapitalist kibirleri.
Gigi’nin Denis Law ve Jimmy Greaves hamleleri, İngiltere-İtalya rotasında, (çoğunlukla tek yönlü bir rota) ne kadar etkin ve yıldızı parlak biri olduğunu tüm Avrupa’ya gösterdi. Denis Law yine uzun süreli bir İtalya geçmişine sahip oldu ama Jimmy Greaves, Çizme kültürüne hiç uyum gösteremedi. Performans olarak çok iyi bir iş çıkarsa da; (12 maç-9 gol) iklim, kültür gibi birçok etken Greaves’in erkenden yuvasına geri dönmesine neden oldu.
78 Dünya Kupası ve 80 Avrupa Şampiyonlarında Enzo Bearzot altında genel menajer olarak çalışan Gigi, Fifa’nın desteklediği Gold Cup’a hazırlanırken, takım otelinde kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu. Gigi için aslında anlatacak birçok hikaye mevcut. Buraya kadar anlatılanlar bile Raiola, Mendes gibi isimlere pusulalık etmiş birini tasvir etmek için yeterli. 55 sene gibi kısa bir ömre bu kadar iz bırakmak, aklı baliğ herkesin taktir etmesi gereken bir şey. Günümüz futbolunda bu ikna kabiliyeti ve ısrarcılığıyla, (aynı zamanda serbest dolaşımın gelmesiyle) isminden, o döneme kıyasla, kat be kat fazla bahsettireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Comments