“Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge, bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.“ Her ne kadar milliyetçi duygularımızla bu sözün “Türk olmayan takımları yenmek” kısmına dikkat etsek de ben farklı bir anektoda değinmek istiyorum. “İngilizler gibi toplu bir halde oynamak”...
Ali Sami Yen, Galatasaray Spor Kulübünü kurarken sarf etmiş bu sözleri, tam 117 yıl önce. Bugün hayranlıkla izlediğimiz İngiliz futbolu, o zamanlarda dahi örnek teşkil edebilecek kalitedeymiş. İngilizlerin en üst düzey ligi olan Premier League bugün Avrupa’nın hatta dünyanın en iyi ligleri arasında, elit ligler dediğimiz kategoride. Premier League'yi bu seviyeye getiren sadece İngiliz futbolunun bu köklü geçmişi değil elbette. En zengin liglerden bir tanesi, sportif başarılar, ticari yatırımlar, sponsorluk anlaşmaları, yayın hakları, üst düzey stadyumlar, alt yapı geliştirmeleri, futbola bakış açıları vs. derken keyifle izlenen bir lig çıkıyor karşımıza.
Böyle köklü bir futbol geçmişine bu saydığımız maddeleri kazandırmakta kolay olmamış tabi. Hatta bu köklü geçmişe rağmen şimdi ki Premier League'nin 30 yıllık bir mazisi var. 1992 yılına kadar İngiltere ligleri 'Football League' adı altındaydı. En üst seviye ligi de Football League First Division'dı. Football League First Division kulüpleri 1970’ler ve 1980 başlarında önemli Avrupa başarıları yakaladılar. Tabi bu başarılara bağlı olarak güçlü taraftar grupları oluşturdular. Ama bu gruplar zamanla, hepimizin bildiği holiganizme dönüştü. 1985’de Brüksel’de Liverpool ve Juventus arasında Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçı oynanmadan hemen önce Liverpool holiganları İtalyan taraftarlara saldırdı. Çıkan arbede sonucu 39 kişi yaşamını yitirdi. Olaya istinaden İngiliz kulüpleri 5 yıl boyunca Avrupa kupa turnuvalarından men edildi. Geçen bu 5 senelik süreçte İngiltere futbolu İspanya, İtalya, Almanya gibi ülkelerin çok gerisinde kaldı. Avrupa macerasına katılamadıkları için Football League'de ki önemli oyuncularını da kaybettiler. 1990 yılında tekrar Avrupa’ya döndüler. İngiltere futbolunu omuzlayan o zaman ki 5 kulüp (Arsenal, Everton, Liverpool, Manchester United, Tottenham) yeni bir elit lig kurmak için ön ayak oluyor ve 1992 yılında FA Premier League’i kuruyorlardı. Daha sonra Premier League şirket olarak yönetilecek kadar güçlendi. Lig içerisindeki kulüplerin de hissedar sayıldığı ve ligle ilgili konularda söz sahibi olduğu bir şirket. Ayrıca şirketin normal işleyişini takip etmesi için başkan, genel müdür ve yönetim kurulu oluşturulmuştu. Süreçlerin bu kadar profesyonel ilerlemesi ve futbol odaklı bir şirkete dönüşmesi de bugün ki İngiliz futbol gücünün en temel sebeplerinden biridir. Hatta öyle bir güç ki FIFA, 2007 yılında Avrupa liglerinin 18 takıma düşürülmesine karar verdi. Premier League bu karara tepki gösterdi ve uygulamaya dahil olmayacağını iletti. Nitekim sonunda 20 takımla devam ettiler.
Böyle köklü tarih, bu şirketleşmiş yapı, yüksek rayiçli anlaşmalar bu kadar kaliteli futbol izlememiz için yeterli değil kabul edelim ki. Sonuçta futbol taktiksel bir takım oyunu. Şu an futbol dünyasındaki taktik formasyon dizilişlerin bir çoğu İngiltere kökenli. Hatta modern futbolun en önemli dizilişlerinden biri olarak görülen 4-4-2 dizilişi de İngiltere kökenlidir. İlk kez İngiltere Milli Takımının ilk Dünya Kupası şampiyonluğuna ulaştığı 1966 Dünya Kupası Çeyrek Final maçında kullanılmıştır. Eski İngiliz futbolcu Alf Ramsey’in teknik direktörlüğünü yaptığı İngiltere Milli Takımı çeyrek final maçında Arjantin’e karşı 4-4-2 formasyonuyla çıkmış ve turnuvanın sonunda kupaya uzanmıştır. Günümüzde de hala futbola yön veren antrenör ve menajerler İngiltere’nin futbol zenginliğine ayak uydurarak yeni taktikler geliştirmeye devam etmekteler.
Bu formasyonlara uygun futbolcuları bulmak ve yetiştirmek konusunda da lider ülkelerden biri İngiltere. Avrupa’nın en büyük scouting ağına sahip ve bu yetenek avcılığı konusuna ciddi maliyetler ayırıyorlar. Özellikle hala Avrupa futbolunda scoutingin doğru düzgün yapılmadığı ülkeler varken İngilizler bu işin profesyonelce yapılabileceği eğitim müfredatları oluşturuyor. Oyuncuyu fiziksel, teknik, sosyolojik ve psikolojik yönleriyle inceledikleri, adına ‘4 köşe modeli’ dedikleri bir sistem geliştirdiler. Takımların oyuncu ihtiyaçlarını doğru belirleyip, ihtiyaç dahilinde oyuncu gözlemliyorlar. Scout sistemine gösterdikleri bu profesyonel eğilim, her sene onlarca kaliteli futbolcunun liglerde boy göstermesini sağlıyor. Böylece yetiştirdikleri futbolcuyu hem takımda değerlendiriyorlar hem de ardından transferlerini sağlayıp gelir elde ediyorlar. Aslında bir taşla 2 kuş misali, hem sportif hem de mali başarı geliyor. Öyle ki özellikle Championship ve daha alt liglerde oyuncuyu 17-18 yaşına kadar artı yönlerini daha da geliştirip, eksi yönlerinin üzerine gittikten sonra A takımla maçlara çıkarmaya başlıyorlar.
Coğrafi konumu sebebiyle bol yağış alan bir ada ülkesinde en iyi saha zeminine sahip stadyumların olması, futbolcu yetiştirmeye verdikleri önem, taktik yapıları, sportif başarıları, göze hoş gelen futbolu; hepsini bir araya getirdiğimizde Ali Sami Yen bugün yaşasa yine aynı cümleyi kurardı diyor insan. Umarım biz de futbola İngilizler gibi yaklaşıp, Türk olmayan takımları yenerek uluslararası başarılar elde etmeyi hedef haline getiririz…
Comentários