En son 2008’de olmuştu. Yanlış anlamayın Şampiyonlar Ligi’ne en son bir Türk takımının katılma tarihi 2008 değil. Bir Türk takımının ön elemeleri geçerek Devler Ligi’ne katılma zamanıydı 2008. Bu 15 yıllık süre zarfında ne şanssızlıklar yaşadık, ne güçlü takımlar geçemedi ön elemeleri. Bizim resmen kabusumuz olmuştu. Ancak kabustan uyandık. Ne kadar oyun eleştirilirse eleştirilsin esasında Galatasaray, adını 17. kez Avrupa’nın en büyük organizasyonuna yazdırdı. Ancak bugün gelecek için bu maçtan dersler çıkaracağız. Keyifli okumalar.
Çarşamba günü Molde’ye karşı ecel terleri döktük. Molde takımının en büyük özelliği sahaya inanılmaz bir genişlikle yayılıp, bir de bu genişliklerine hem enerji hem de çok şaşırılacak şekilde teknik beceri katarak kaleye çok hızlı inmeleriydi. Bir de asla tahmin edilemez bir oyun oynadılar. Hanikapları belli. Savunmaları havadan çok becerikli olsa da top yere indiğinde mahir oyunculardan oluşmuyorlardı. Bir de hücum hattındaki o final hamlesini yapamıyorlardı.
Biz, onların güçlü tarafına 80 dakika boyunca zorlandık. 80. dakikada gelen Kaan Ayhan hamlesiyle birlikte üçlü savunmaya döndük ve onların bu genişliğine cevap vererek son 10 dakika nispeten daha rahat oynadık.
Bu hamle Okan Buruk da ikinci maçın şifrelerini şimdiden oluşturmuştu. Nitekim, basın toplantısında da üçlü başlayabiliriz demişti. Ancak Galatasaray’ın bir ezberi vardı ve onu tamamen değiştirmek yerine kısmen değiştirmeyi daha uygun buldu.
Torreira’nın dönmesi de bu karardaki en büyük etkenlerden biri oldu. Savunma dörtlümüz sahaya oldukça geniş bir biçimde yayıldı ve Torreira her yerdeydi. Onun varlığı gerçekten çoğu şeyi belirliyor. Buna rağmen Molde tehditkar başlasa da. Şans gerçekten bizim yanımızdaydı. Penaltıdan attığımız golle birlikte Molde’nin en azından daha çok şey yapması gerekirdi.
Yapmaya çalıştı da. Ancak gerek son hamleler, gerekse Muslera’nın kritik kurtarışlarıyla birlikte ilk yarıda gol yemedik. Burada yapmamız gereken kontra fırsatı yakalamamızdı fakat bunu başaramadık. Gerek Kerem Aktürkoğlu, gerekse Mertens hızla atağa çıkarken frene basıp topun bir süreliğine hakimi olmamıza sebep oldu. Kerem için aynı şeyi söyleyemesem de Mertens, gerçekten özellikle bu tür maçlarda ideal bir oyuncu değil. Tete için ise ilk maçta olumlu şeyler söyleyebiliriz. Savunmada en azından çalışkan bir görünüm sergiledi.
İkinci yarı ise özellikle Icardi’nin yaptığı kafa topu servisleriyle birlikte hem daha çok rakip kaleye indik hem de Molde’ye neredeyse şans tanımadık. 66. dakikaya kadar bu şekilde devam etti. Fakat Kerem Aktürkoğlu’nun hiç olmayacak yerde yaptığı pas hatasıyla birlikte dengesiz yakalandık ve topu kalemizde gördük. Sonrasında öldük öldük dirildik. Kalemizde golü de gördük fakat sayılmadı. 90’da gelen biraz da şansın yardımıyla attığımız golle birlikte derin bir “oh” çektik.
Zalgris, Olimpiu Lubijana, Molde. 3 eşleşmede de bireysellik daha çok ön plandaydı. Zalgris’de Mertens’in attığı gol. Lubijana’da ve Molde’de Icardi. Forma geçti ön elemeyi, oyun değil. Neyse ki Okan Buruk da farkında. Basın toplantısında bu farkındalıktan bahsetti ve gelecek için vaatler de bulundu. Güzel olan tarafı bu. Bir diğer güzel tarafı. Ülke puanı sıralamasında İskoçya’yı geçerek 9.sıraya yerleştik. Diğer temsilcilerimizden gelecek güzel haberlerle birlikte yerimizi sağlamlaştırabiliriz.
Bir de yüklü miktarda bir para Galatasaray kasasına girecek. Zaniolo ve Yunus satışının yanına eklenen bu parayla birlikte, geçen sezon ve bu sezon harcanan fahiş paraların maliyeti çıktı. 1 sezon aradan sonra hoş geldin, Şampiyonlar Ligi!
Tüm futbol ve spor haberleri için bizi takipte kalın!
Comments