Dünya üzerinde çoğu kültürde dört yapraklı yonca bir şans göstergesi sayılır ve bulan kişinin talihinin döneceğine inanılır. Bu bitkinin görünüşü, üç veya dört yapraklı oluşu; çocukluğu kırsal kesimlerde geçenlere, NBA’in büyüklerinden Boston Celtics taraftarı olanlara ve İskoç devi Celtic’i destekleyenlere daha da tanıdık gelir. Ancak hem hikayesi hem anlamıyla daha vurucu bir yerde karşımıza çıkıyor dört yapraklı yonca, yani İtalyancasıyla “Quadrifoglio Verde”.
Tabi ana konumuza biraz girmeden önce sembolün sahibi ve araçlarında taşıyan Alfa Romeo’dan bahsetmemiz lazım. Sitemiz yazarlarından Kayra Doğukan’ın hem Alfa Romeo’nun Alman hakimiyetindeki DTM’de 155 ile nasıl birinci olduğu hem de mucize mühendis Giuseppe Busso’yu anlattığı yazılarına selam çakarak kısa bir özet ile girişimizi yapacağız.
Alfa Romeo hayata 24 Haziran 1910’da Milano’da “Anonima Lombarda Fabrica Automobili” (A.L.F.A.) ismiyle merhaba dedi. Araya giren Birinci Dünya Savaşı ile 1915 yılında markayı yönetmeye başlayan Nicola Romeo fabrikaları savaş malzemeleri üretme üzerine kullandı ve savaşın bitimiyle beraber 1920 yılında markanın ismi “Alfa Romeo” olarak tescillendi ve aslında bugün de bildiğimiz halinin ilk versiyonu olarak piyasadaki yerinin çok güçlü bir şekilde aldı. Öyle ki daha 1910’larda üstten çift eksantirikli 16 sübaplı motorlar yapıyordu marka. Yıllar biraz ilerlediğinde kimsenin ajandasında yokken hafif malzemeleri kullanma denemeleri gerçekleştiriyorlardı. Bu teknolojilerin Türkiye’de 1990’larda konuşulmaya başlandığını düşünürsek çağının ne kadar ilerisinde olduklarını da görebiliriz. “Tifosi”ler belki bana çok kızacak ama İtalyan otomobil endüstrisinin en özel markası Alfa Romeo’dur. Scuderia Ferrari de Alfa Romeo’nun bir pilotu olan ve yöneticiliği pilotluğundan kat ve kat iyi olan Enzo Ferrari tarafından Alfa’daki meslektaşlarının teşviki ile kurulmuştur.
1920’ler, düşünülen ileri teknolojiler, yine bir mucize mühendis Giuseppe Merosi derken Alfa Romeo’nun ciddi anlamda iyi bir yarış takımı vardı. Çünkü bahse konu dönemde araba satmanın yolu yarış kazanmaktan ve ismini bu şekilde duyurmaktan geçiyordu. Eski bir bisikletçi olan ve ulusal yarışlara da katılan Ugo Sivocci de Alfa Romeo’nun yarış takımına seçildi, kendisinin de desteğiyle takıma dördüncü olarak giren bugün de adı sıkça anılan bir isim vardı; Enzo Ferrari. Diğer iki pilot ise Giuseppe Campari ve Antonio Ascari’ydi. Campari ve Ascari, Sivocci ve Ferrari’ye göre daha tecrübeli pilotlardı.
Kahramanımız Sivocci’nin kötü bir lakabı vardır; “L’eterno Secondo” yani ölümsüz ikinci. Lakabından da anlaşılacağı üzere Sivocci, şans meleğinin pek de yardım ettiği bir pilot değildi. Çok iyi yarışıyor ancak konu elde ettiği pozisyonu korumaya geldiğinde kesinlikle bir sıkıntı yaşıyordu. Dönem yarışlarının günümüz ile karşılaştırılamayacak hızlarda, toprak yollarda, pit-stop imkanı olmadan koşulduğunu göz önünde bulundurursak, şanssızlık yaşanma olasılığı da doğal olarak artıyordu. Hatta bir yarışta, hava karardığında, Sivocci ve Ferrari’nin araçlarına bir kurt sürüsünün bile saldırdığı söylenir. Sivocci de talihini döndürmek ve şans meleğinin bulmak için Alfa Romeo 20-30 aracına beyaz eşkenar dörtgen üzerine yeşil renkte bir dört yapraklı yonca çizdirir. Dört yapraklı yonca şansı, eşkenar dörtgendeki 4 köşe ise takımdaki 4 pilotu simgelemektedir. Nitekim, 1922’de dokuzuncu olduğu Targa Florio’da bir sonraki yıl takım arkadaşı Ascari’nin aracının finish çizgisi yakınlarında arıza yapmasıyla 1923 yılında birinci olmuş ve aracına çizilen dört yapraklı yonca da görevini yerine getirmiştir.
Yine aynı yıl yani 1923’te Merosi’nin son eseri Alfa Romeo P1, Monza’da denemelere başlamıştı. Yine hatırlatalım, o zamanlar pistler asfaltlanmamış, toprak ve son derece tehlikeliydi. Pilotlar ise üstü açık arabalarla, başlarında deriden yapılma bir şapka ve rüzgarı kesmesi için gözlüklerle mücadele ediyorlardı. “Quadrifoglio Verde” sayesinde talihinin döndüğünü düşünen Sivocci, P1 deneme aracı ile yoldan çıkıyor ve ne yazık ki olay yerinde hayatını kaybediyordu. Çok çok üzücü bir detay vardı ki, Sivocci’nin sürdüğü araca henüz artık kendisini “şanslı” yaptığını düşündüğü dört yapraklı yonca çizilmemişti. Sivocci ölümsüzlüğe uğurlanırken, takımın dört pilotunu temsil eden elmas şeklindeki beyaz zemin bir noktası sonsuza dek eksiltilerek üçgen şekline ve bugünkü formuna getirildi.
Gerçekten şans getirmiş miydi yoksa sadece bir inanış mıydı bilinmez ama Sivocci hayatını QV çizilmemiş bir araçta kaybetmişti. 1960'lı yıllardan itibaren ise Alfa Romeo ürettiği araçların sportif ve performans olarak daha önde olanlarına bu sembolü ekledi. Sivocci’nin günümüze mirası ise dolaylı yoldan motor sporları tarihinin en büyük markalarından biri ve her İtalyansever’in hayallerini süsleyen Ferrari; direkt olarak ise Alfistilere otomotiv sporlarının en karizmatik ve anlamlı sembolü oldu.
Comments