Avrupa futbolunda İspanyol teknik direktörlerin başarılı olduğu bir dönemden geçiyoruz. Biz de bu yazımızda başarılı İspanyol teknik direktörler arasına girebilecek olan Cesc Fabregas’ın “The Coaches Voice” bloğuna verdiği röportajı sizlerle paylaşmak istedik.
Oyunculuk döneminde izlerken bu oyuncu teknik direktör olduğunda takımına iyi futbol oynatır, şu isimlerle çalıştı hepsinden bir şeyler illa ki kapmıştır düşüncelerine girebiliyoruz. İşte belki de bu düşünceye kapıldığımız isimlerden bir tanesi: Cesc Fabregas…
Kariyerinde Barcelona, Arsenal, Chelsea, Monaco ve son olarak Seria B takımı Como forması giyen Cesc Fabregas, Temmuz 2023’te futbol kariyerini sonlandırmıştı. Sonrasında Como U19 takımının başına geçen Fabregas, Como A Takım Teknik Direktörü Moreno Longo’nun, Kasım 2023’te görevden alınmasıyla birlikte bu tarihten itibaren Como A takımının başına geçti. Ligde şu an 3. sırada bulunan Como, Fabregas yönetiminde çıktığı 7 maçta 5 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet aldı.
Özgürlük ve güven başlığında paylaşılan röportajda, antrenörlük için neler yaptığını, çalıştığı teknik direktörlerle yaşadıklarını, onlardan öğrendiklerini ve hedeflerini anlatan Fabregas’ın röportajından bazı bölümler:
“Evde dört ayım vardı…”
Koç olmayı ilk kez 30 yaşıma bastıktan sonra düşünmeye başlamıştım. Üç yıl sonra, koronavirüs karantinaları başladığında Monaco'da oynuyordum. Fransa'da lig tamamen durmuştu. Birdenbire evime kapandım ve çok fazla boş zamanım oldu. Evde dört ayım vardı, bu yüzden kendimi yeni şeyler öğrenmeye ve oyuna bakış açımı geliştirmeye adadım.
Çok fazla futbol maçı izledim, hâlâ da izliyorum. Bu oyuna kafayı takmış durumdayım. Her gün iki ya da üç maç izliyorum. Como'da oynadığımız maçları analiz ettim ve kendimle oyunlar oynadım. Koç olsaydım ne yapardım? Takımım nasıl oynardı ve bazı durumlara nasıl tepki verirdim? (Fabregas, 2022-23 sezonunda Como forması giymişti.)
Uzun süredir bu oyunun içinde olan insanlarla telefon görüşmeleri yapmaya çalışıyorum. Amacım gelişmek, bu yüzden konuşmak, tartışmak istiyorum. Etrafımdaki insanlardan fikir almak istiyorum. Bu gerçekten tutkuyla bağlı olduğum bir şey. Oyunculuk kariyerimde Arsène Wenger, Pep Guardiola, José Mourinho, Antonio Conte, Luis Aragonés ve Vicente del Bosque ile çalıştım. Çok ama çok şanslıydım.
“Futbolu başka bir seviyede görmemi sağladı.”
Şimdi, bir antrenör olarak kendi fikirlerimi ve metodolojimi uygulamayı düşündüğümde, Arsène Wenger'den pek çok şey öğreneceğim. Benim için saha içinde o bir numaraydı. Arsenal'e 16 yaşında geldim. Genç yaşta bana birçok şey öğretti ve beni takıma alacak kadar güvendi. Futbolu başka bir seviyede görmemi sağladı. Kulüpte geçirdiğim sekiz yıl boyunca benim üzerimde çok çalıştı, hem bire bir hem de takım içinde toplu olarak.
Arsène'den öğrendiğim bir başka şey de oyuncularla iyi iletişim kurmanın ne kadar önemli olduğudur. Liderlik için başvurabileceğiniz biriydi çünkü sizin için bir planı olduğunu biliyordunuz. Ne olursa olsun ona kesinlikle her konuda güvenebilirdiniz. Size her zaman oğlu gibi davranırdı. Oyuncular olarak hepimiz böyle hissederdik. Ona güveniyorduk ve bu güven her iki taraf için de geçerliydi. O da bana sahada güveniyordu. (Arsene Wenger yönetiminde 303 kez Arsenal forması giyen Fabregas, 57 gol ve 95 asist istatistiklerine sahip olmuştu.)
Pep de aynıydı. En azından bazı açılardan. İkisi de futbolu aynı şekilde görüyordu ve antrenmanları da oldukça benzerdi. Barcelona'da Pep'le konuştuğumda, daha sözleşme imzalamadan önce gelip 'pequeñitos'un (küçük, teknik oyuncular) oynadığı şekilde oynamamı istediğini söyledi.
“Leo ile aramızdaki duyguya güveniyordu.”
Milli takımda Xavi ve Andrés Iniesta ile oynamıştım ve Leo Messi ile birlikte hepimiz Barcelona'nın altyapı sisteminden geçmiştik. Pep benim de aynı şekilde oynamamı istedi. Sanırım Leo ile aramızdaki duyguya güveniyordu. Birbirimizi uzun zamandır tanıyorduk ve birbirimizi gerçekten anlıyorduk; iyi bir bağımız vardı. Ancak karakter açısından Pep farklıydı. Arsène oyuncularla arkadaşça ve yakın bir ilişki içindeydi ama Pep mesafesini çok daha fazla koruyordu. Bu kadar farklı iki karakterin başarısı, futbolda kendiniz olmanız gerektiğini gösteriyor. Yaptığınız işe inanmanız, net bir fikrinizin olması ve bu mesajı oyuncularınıza, personelinize ve üst kata iletmeniz gerekiyor. İşte bu kadar…
(Pep Guardiola’nın Barcelona’da ki son sezonu olan 2011-12 sezonunda Barcelona’ya katılan Cesc Fabregas, onun yönetiminde ilk kez zaman zaman da olsa santrafor mevkiisinde oynamaya başlamıştı. Santrafor olarak çıktığı 9 maçta 6 gol ve 4 asistle oynayan oyuncu, sezonu ise 15 gol ve 20 asistle tamamlamıştı. Fabregas, Guardiola sonrası takımın başına geçen Tito Vilanova ve Gerardo Martino yönetiminde de zaman zaman santrafor oynamış ve bu 2 sezonu da çift haneli istatistiklerle tamamlamıştı.)
İngiltere'de İkinci Dönem: Mourinho ve Conte
İngiltere'deki ikinci dönemimde işler değişmişti. Arsenal'e henüz bir çocukken gelmiştim ve Arsène beni yavaş yavaş geliştirdi onun oğlu gibiydim. Şimdi ise José Mourinho'nun Chelsea'sinde bir erkektim. Mo bana mesajlar gönderirdi; benimle her gün konuşurdu. Tavırları benim takımdaki en önemli oyunculardan biri olduğumu açıkça ortaya koyuyordu. Bu Arsène ile yaşadığımdan farklı bir güven duygusuydu. Çok güçlüydü. Daha önce kimsenin yapmadığı şekilde zihnimle oynadı ve sanırım bu da benden en iyi verimi almamı sağladı. Onun yönetiminde çok iyi futbol oynadım. (Chelsea’ye 2014-15 sezonunda transfer olan Fabregas, ilk sezonunda 47 maçta 5 gol 25 asistlik performans göstermişti.)
Chelsea takımında Mourinho'dan sonra Antonio Conte geldi. Conte beni taktiksel ve fiziksel olarak en çok çalıştıran antrenördü. Taktiksel olarak her zaman size sahada tam olarak ne yapmanız gerektiğini söylemek isterdi. Bir süre işe yaradı ve 2016-17 Premier Ligi'ni kazandık ama hep aynı şey oldu. Kişisel olarak bu beni o kadar motive etmedi. ( 16-17 sezonunda Fabregas, 7 gol ve 15 asistle şampiyonluğa destek vermişti.)
İspanya Milli Takımı: Luis Aragones ve Vicente Del Bosque
Milli takımda da oynamaya çok gençken başladım. Luis Aragonés beni ilk kez 18 yaşında oynattı. Bana gelmiş geçmiş en iyi İspanyol milli takımlarından birinde oynama fırsatı verdi. Bunun için her zaman minnettar olacağım. Bana çok güveniyordu ve Arsenal'de oynadığım şekilde oynamamı istiyordu. Taktiksel olarak beni sahanın ileri ucunda oynatırdı. Sekiz numara, 10 numara, rakip ceza sahasının içinde ve çevresinde. Onun yönetiminde çok gol attım. Bana özgürlük verdi ve en iyi oyunlarımdan bazılarını onunla oynadım.
Del Bosque geldiğinde rolüm biraz değişti. On ikinci oyuncuydum. Birbirini uzun süredir tanıyan bir takımdık ve o da bundan faydalanmayı başardı. Çok iyi değerlere sahip, çok güçlü bir grup oluşturdu. Ne zaman küçük bir sorun çıksa, sakince müdahale eder ve sorunu çözerdi. Açıkçası, gerçekten çok iyi bir takımımız vardı. Ancak Vicente oyunculara ve antrenman sahasına bu sakinliği getiren antrenörlerden biri. Kendimizi ne kadar iyi, ne kadar rahat hissetmemizi sağlaması inanılmaz. Futbol mükemmel değildir. Pas verirken, geçiş yaparken, şut atarken hata yapabilirsiniz. O size şu güveni verdi: Sorun değil, önemli olan bir sonraki. Hem bir insan hem de bir koç olarak onu gerçekten takdir ettik.
(İspanya Milli Takımıyla toplam 110 maça çıkan Cesc Fabregas, 15 gol ve 36 asistlik performans gösterirken 2 Avrupa Şampiyonluğu (2008-2012) bir kez de Dünya Kupası (2010) zaferi yaşamıştı. Kazanılan EURO 2012 Avrupa Şampiyonasında Fabregas, kadroda Fernando Torres, Fernando Llorente ve Alvaro Negredo gibi isimler olmasına rağmen Del Bosque tarafından tıpkı Pep Guardiola gibi santrafor olarak oynatılmıştı. Oyuncu, turnuvada final dahil toplam 6 maçta oynamış ve 2 gol, 1 asistlik performans sergilemişti.)
"Premier Lig’de çalışmak elbette her oyuncu ve antrenörün hayalidir”
En iyilerden bazılarıyla çalışma şansına sahip oldum. En üst seviyede 20 yıl oynadım diye her şeyi bildiğimi sanmıyorum. Bunun benim için çok uzun bir proje olduğunu biliyorum. Henüz 36 yaşındayım. Koçluk söz konusu olduğunda hala gencim ve öğrenecek çok şeyim var. Bu sporun, bu işin harika yanı her gün yeni şeyler öğrenebiliyor olmanız. Her gün yeni sistemler, yeni fikirler ve farklı niteliklere sahip yeni oyuncular var. Sevdiğim bu oyunun güzelliği de bu.
Doğru adımları atmam ve etrafımı doğru insanlarla, çalışmak ve gelişmek isteyen insanlarla çevirmem gerekiyor. Bir koç olarak bu benim için çok önemli. Açıkçası, her zaman geleceği ve kendinizi nerede koçluk ve yöneticilik yaparken gördüğünüzü düşünürsünüz. Her yerde en iyi ligler var: İspanya, Almanya, İtalya, Fransa ve tabii ki Premier Lig'de çalışmak her oyuncu ve antrenör için bir hayaldir. Ben her zaman adım adım ilerlemeye çalışıyorum. Çalışabildiğim kadar çalışıyorum, analiz edebildiğim kadar analiz ediyorum, öğrenebildiğim kadar öğreniyorum.
Geleceğin beni nereye götüreceğini göreceğiz. Ama bir sonraki fırsat geldiğinde hazır olmak istiyorum.
Röportajın tamamına bu adresten ulaşabilirsiniz.
Comments