Maç Öncesi
Ekvador-Katar mücadelesi ile başlayan, dört yılda bir kafası yeşil çime çalışanları ekran başına kilitleyen Dünya Kupası’nın son dönemecine hızla giriyoruz. Günde dört maçın oynandığı bir takvimden, üçüncülük maçı dahil dört maçın kaldığı bir duruma gelmemiz hem içimizi buruyor hem de tansiyonumuzu yükseltiyor. Futbol dışı eleştiriler fazla olsa da, elenen favorileri ve tur atlayan sürprizleriyle sahada güzel bir kupa geçirdiğimiz kesin.
Messi’nin Arjantin’inden başlayalım. Herve Renard ve Suudilerin başlangıçta yaşattığı şokun üstüne oldukça iyi toparlandılar ve gümbür gümbür oynamadan da bir Latin Amerika ülkesinin yarı final yapabileceği gerçeğini herkese gösterdiler. İşin baş aktörü hakkında neler yazsak eksik kalacak o yüzden diğer etkenlere göz atalım. Enzo Fernandez, Rodrigo De Paul ve Mac Allister takımın kalbine iyice yerleştiler ve uyumları iyi seviyede. Otamendi eski günlerinde ancak turnuvaya katılan her ülkede ilk 11 çıkabilecek Lautaro Martinez ve Paulo Dybala’dan henüz katkı alabilmiş değiller. Hollanda maçında görülen gerginlik patlamaları ise şampiyonluk hedefi olan bir takımda pek iyi durmadı açıkçası. Asist ve gol yükünün neredeyse tamamını Messi’nin çektiği takımda hiç kimse olumsuz bir “eğer” sorusunu aklına bile getiremiyor.
Hırvatistan’da ise sinirler gerçekten çelik gibi. Ne olursa olsun herkes sakin, sakin olmayanlar da Modric’e bakıp sakinleşiyorlar. Michael Jordan’ın Toni Kukoc’u ilk tanıdığında yumuşak olduğunu düşünüp sert kayaya çarpması geliyor aklıma Modric, Brozovic ve Kovacic’e bakınca. Ekselansları Balkan coğrafyasını pek bilmiyor ama neyse ki bizler hakimiz :) Her neyse, Hırvatistan grupta iki dişli rakibe karşı iki tane 0-0’lık sonuç ve acemi Kanada’ya acımasız abi şefkatiyle verilen ders sonrası ikinci tura yükseldi ve penaltılara giden iki maç sonrası karşımızdalar. Takımda birden fazla gol atabilen tek oyuncunun Kramaric olması ve bunu da Kanada maçında başarmış olması topa çizgiyi geçirmek konusunda biraz sıkıntı yaşadıklarına işaret. Her ne kadar bu bir turnuva ve kazanan daima haklı ancak karşınızda Messi olduğunda işlerin her an dönülemeyecek yerlere gelebileceği de bir gerçek.
Bir parantez de her iki kaleciye açalım. Emiliano Martinez, Copa America’da ortaya koyduğu müthiş karakteri Hollanda maçında tekrar vizyona koydu. Livakovic ise turnuva başladığı günden beri inanılmaz şeyler çıkarıyor ve duracak gibi de değil. Mücadeleye ayrı bir boyut ayrı bir keyif katacaklar.
Maçın Öyküsü
Maça her iki takım da birbirini tartarak başladı. Lionel Scaloni muhtemel Hırvatistan’ın ortada çok iyi işleyen üçlüsünü bozmak ve üstünlük kurmak için tekrar dörtlü savunmaya dönüp Paredes’i de ilk 11’de sahaya sürdü. Tangocuların beklerini uzun toplarla savunma arkasına sarkıtmak istediğini, rakip takıma ileride baskı kurmadıklarını ve Hırvat beklerden gelebilecek tehditi ortayı iyi kapatmak adına riske ettiğini gözlemledik. Nitekim 13. dakikada Brozovic’in kaybettiği topta Arjantin’in birden vites yükselttiğini ve Modric’in yerinde faulü olmasa tehlikeli bir pozisyon olabileceğini gördük. İlk 20 dakikada Arjantin’in stratejisinin Hırvatları ikinci bölgede boğmak olduğunu, Hırvatların ise yavaş, daha garanti, mümkün olduğunca kanatlara yönelen bir yapı planladığını net bir şekilde gördük. İkili mücadelelerde ise üstünlük Hırvatlardaydı.
İlk tehlike 25. dakikada Enzo Fernandez’in uzaktan şutuyla geldi, direk dibinde seken zor topta Livakovic başarılıydı. Arjantin ataklarında savunmayı beşleyen Hırvatların tüm ara topları tehlike yaratmadan kontrol altına aldığını gördük. Arjantin ise hızlı hücumları genelde faulle durdurdu. 31. dakikada Perisic soldan tehlikeli bir şekilde girdi şutu auta gitti. 32. dakikada ise Arjantin hızlı çıktı, 3 pasta Julian Alvarez Livakovic ile karşı karşıya kaldı ve başarılı kalecinin müdahalesiyle yerde kaldı. Hakem beyaz noktayı işaret ederken Livakovic de sarı kartı gördü. Topun başına geçen Messi, topu Livakovic’in solundan 90 tabir edilen yerden ağlarla buluşturdu; 1-0. Bu golün gelişiminde Suudilerin uyguladığı yüksek savunma çizgisiyle Arjantin’i çaresiz bırakması etkiliydi ancak o günden farklı olarak Julian Alvarez sahadaydı.
39. dakikada ise biraz da şansın yardımıyla Julian Alvarez görülmüş en ilginç solo gollerden birini attı. Hırvatistan korneri sonrası hızlı çıkan Arjantin’de Messi orta çizginin 10 metre gerisinde topu kaybetti ancak Julian Alvarez aldı. Topla çok iyi giden Alvarez önce Juranovic’e sonra Sosa’ya takılsa da top önünde kaldı ve Livakovic’in artık yapacak pek bir şeyi yoktu; 2-0.
Golün de getirdiği moralle yüklenen Arjantin’de 41. dakikada kullanılan kornerde Mac Allister kafayı vurdu ancak Juranovic’e de çarpan top dışarı çıktı. Hemen ardından kullanılan kornerde ise Messi kaleyi düşündü ancak Livakovic bu sefer zor da olsa çıkardı. 45+1’de ise Juranovic’in sağdan ortasını Martinez direk dibinden zorlukla çıkardı, Pasalic topu dışarıya vurdu.
Gole kadar gayet sağlam duran Hırvatların panik olmasalar da etkinliklerini kaybettikleri açık. Brozovic-Kovacic-Modric’ten biri top aldığında diğerlerinin marke durumda olması veya kurtulmak için geriye gelmesi Hırvatistan’ı istemediği bir oyuna itti. Perisic etkisiz, Pasalic ise alışık olmadığı sağda pasif kaldı. Arjantin’in ise planları tıkır tıkır işledi, ilerde basmak için enerji harcamadılar, ortayı iyi kapattılar ve yüksek Hırvatistan savunmasını Alvarez ile deldiler. İlk yarı biterken Messi’nin faul aldığı sekans ise etkileyiciydi. Zlatko Dalic’in ise Dario Srna’nın on yaş genç olmasını istediğine eminim.
Hırvatistan ikinci yarıya savunmadan Sosa ve etkisiz Pasalic’in yerine gole yakın ayaklar Vlasic ve Orsic ile başladı. Böylece Juranovic sağ stoper gibi konumlanırken Hırvatistan 3-4-3 şeklinde dizildi. Arjantin ise değişiklik yapmadan ikinci yarıya giriş yaptı. Dalic planını tekrar gözden geçirmiş olacak ki 50. dakikada Brozovic de dışarı çıktı ve Petroviç oyuna girdi. Perisic savunmanın soluna geçti ve Hırvatlar savunmayı tekrar dörtledi.
Dakika 58’de Arjantin, Messi ile etkili oldu. Önde baskı sonrası kazanılan topta Hırvat orta sahası geçişe izin verince Arjantin kolay bir şekilde geldi. Messi, Enzo Fernandez ile ver kaça girdi ve ceza sahası içi sol çaprazdan şutunu attı, Livakovic başarılıydı. Dakika 60’a kadar ilk yarıdan farklı olarak Brozovic’in de çıkmasıyla Arjantin’in daha önde bastığını ve başarılı olduğunu, Hırvatlar’da ise oyuncu değişikliklerinden ve yerleşimin değişmesinden kaynaklı karmaşa devam ettiğini gördük. Nitekim Scaloni de bu hamlelere orta sahadan Paredes’i çıkarıp, Lisandro Martinez’i oyuna alarak karşılık verdi ve Arjantin 3'lü savunmaya döndü.
62. dakikada ise Hırvatistan duran top sonrası Lovren’in kafasıyla etkili oldu ancak oluşan karambolde topu kimse kaleye gönderemedi. Dakika 69’da ise bir Messi resitali izledik. Orta çizgi ile taç çizginin kesiştiği noktada taç atışından topu alan Messi, Gvardiol’a rağmen ceza sahasına kadar topla geldi, son bir çalımla geçerek topu Alvarez’e aktardı. Alvarez için artık bitirmek zor değildi; 3-0.
75. dakikada turnuvanın başından beri sahada görülmek istenen Paulo Dybala oyuna girdi. 78. dakikada Mislav Orsic güzel bir vücut çalımıyla Romero’yu ekarte etti ancak şutu kaleyi bulmadı. 81. dakikada ise belki de bir efsaneye daha Dünya Kupası sahnesinde veda ettik; Luka Modric oyundan çıktı, Lovro Majer girdi. Dakika 82’de Dybala’nın şık pasında Mac Allister gelişine vurdu, top kaleyi bulmadı. 85. dakikada Majer’in kullandığı kornerde Perisic ön direkte topu aşırttı, arka direkte Lovren dokunamadı. 89. dakikada Majer, Kovacic ve Petkovic’in şık hareketleri yine Majer’in şutuyla sonuçlandı ancak Martinez başarılıydı. Düdükten hemen önce Lovren’in attığı şut ise etkisizdi.
Maç Sonu
Arjantin’in beklenmedik bir şekilde rahat, Hırvatistan’ın ise yine beklenmedik şekilde kırılgan olduğu bir maçı geride bıraktık. Yapılan penaltıda top Alvarez’e ulaşana kadar yaşanan rehavet sekansı ve Gvardiol gibi fiziğiyle de ön plana çıkan bir savunmacının karşısındaki Lionel Messi olsa da bu şekilde 40 metre nezaret etmesi turnuva başından beri izlediğimiz Hırvatistan’a yakışmadı. Yenen ikinci gole şans faktörü sebebiyle çok eleştiri getiremesek de Emiliano Martinez’in yere yatmadığı bir maç sonunda Hırvatistan’ın hakettiğini söyleyemeyiz.
Zlatko Dalic bizlere gösterdiği gibi gole ihtiyaç olduğunda, skora yakın tüm ayakları oyuna almak başarılı bir hamle olmuyor. Hırvat oyuncuların değişiklikler sonrası çok fazla pas hatası yapması, takımın bir türlü çıkamaması buna en büyük kanıt. Nitekim Vlasic ve Petkovic’in adını çok az duyduk, Orsic ise etkisizdi. Sezon başından bu yana formsuz olan ve oynamayan bu sebeple turnuvaya da gelemeyen Sime Vrsaljko’nun ekranda Juranovic’i izlerken ne düşündüğü de bence merak konusu. Hırvat sağ bek her hücumda sınırlı yeteneği ve ilk kontrolünün kötülüğü sebebiyle takımının el frenlerinden biri oldu.
Arjantin adına söylenebilecek kötü bir şey yok açıkçası. Yarı finalde bir önceki Dünya Kupası’nın finalistini tehlike yaşamadan 3-0 yenebiliyorsanız, haklısınızdır. Takımın; Hollanda maçının gerginliğini attığını ve sahada hem konsantre hem keyifli olduğunu gördük. Romero ve Otamendi o kadar sağlam durdular ki önce Kramaric’e sonra Petkovic ve Livaja’ya göz açtırmadılar. Lionel Scaloni ise eleştirilere rağmen bildiğini yapmaya devam ediyor ve finale çıkıyor. Dün orta sıra takımların sağ bekiydi ancak bugün Messi’nin hocası ve Dünya Kupası finalisti, kendisi de bunun farkında. Messi’ye maç öncesinde söylediğim pek diyecek bir şey yok, bugün de topu her ayağına aldığında keyif verdi. Anahtar pas, dripling, asist, şut pası gibi istatistikleri artık vermeye gerek yok, keyif aldık diyelim, kâfi.
Comments